Üyelik Girişi
Site Haritası

ŞİİR

  

 

KÖY ENSTİTÜLERİ

 

Onlar,

Köy çocuklarıydı.

Kurumuş çalılar gibiydiler bozkırda.

Kavrulmuş ekinler gibiydiler.

Geldiler,

Yalın ayakları

Ve

Yırtık mintanlarıyla geldiler,

Gönen’e, Aksu’ya, Kepirtepe’ye.

Ezilmiş, sömürülmüş, horlanmış

Ve

Unutulmuştular bin yıldır.

Ferhat oldular,

Yardılar İdris Dağını.

Gürül gürül akıttılar suyunu,

Hasanoğlan’a.

Köroğlu oldular,

Kafa tuttular Bolu Beylerine.

Yıktılar saltanatını ağaların.

Tolstoy’u Balzac’ı okudular koyun güderken.

Mozart’ı, Bethoven’i çaldılar dağ başlarında.

Moliere’i, Sophokles’i oynadılar.

Horon teptiler Beşikdüzü’nde kol kola.

Halay çektiler Yıldızeli’nde türkülerle.

Diz vurdular Ortaklar’da efece...

 

Siz,

Her gece,

Mehtaba çıkarken Heybeli’de,

Onlar,

Duvar ördüler,

Çatı çattılar.

Yıldızlara bakarak yaz geceleri,

Harman yerlerinde yattılar.

Kazma salladılar yorulmadan.

Kerpiç döktüler

Kerpiç.

Sızlanmadılar hiç.

Yakıştı nasırlı ellerine,

Kitap ve çekiç.

Başladı yurt harmanında imece...

Bir gece,

Karanlık inlerinden sinsice,

Brütüsler çıktı ansızın.

Çektiler zehirli hançerlerini,

Vurdular sırtlarından haince...

Çıktı mağaralarından yarasalar,

Çıktı halk düşmanları,

Üşüştü sülükler gibi üstümüze.

Emdiler kanımızı,

Doymadılar.

Yıktılar umudunu Türkiyemin.

Aydınlık bir Türkiye gelir aklıma,

Kalkınmış bir Türkiye gelir,

Köy Enstitüleri denince.

 

                             Özbek İNCEBAYRAKTAR

 

Çalışmak Üstüne


Şu dünyanın oksijenini

Azotunu fosforunu

Biraz da ben aldım

Yığdım bedenime

Karşılığında ne verdim

Hep sordum kendime

Bak niceleri fazlasıyla ödemiş

Onları örnek al dedim

Üretken ol, çalış

Bir şeyler bırak insan kardeşlerine

Bir asalaktı demesinler arkandan

En ağır suç budur bence

Yarat gücün neye yeterse

Birgün yüzün ak çıksın

Halk savcısı önüne

 

Talip Apaydın (1998)

 

 

GİDİYOR (*)

 

Her zaman böyledir dünyanın hali

İnsanlar misafir gelmiş gidiyor,

Hiç kimse bilmiyor, gittiği yolu

Hepsi bir bezirgan olmuş gidiyor.

Bazısı boş yere, ömrünü çürütür,

Bazısı çalıştı, eser yarattı,

Demire kol, kanat, taktı yürüttü,

İşte eserleri kalmış gidiyor.

Kimi çoban olmuş, koyun yayardı

Kimi kasap olmuş cana kıyardı.

Kimi yol keserdi, kervan soyardı.

Hepsi üryan ceset olmuş gidiyor.

Bazısı kel idi, bazısı ama

Bazısı derebey yapardı yama

Hiç kimse bilmiyor bu ne muamma

Herkes bir dereye dalmış gidiyor.

 

Z. Mercan

(Hasanoğlan Köy Enstitüsü
Öğrencilerinden)

 

(*) Köy Enstitüleri Dergisi I – VIII, 1945 – 1947

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yayını

 

 

abece

                                       

 

Eserimden biri dersen enstitü

Ne idi Mecliste onca gürültü

 

Canlar, en güzel gün, onyedi insan

Haber geldi, başkent Ankara’dan

Köy çocukları öğretmen olacak

Yaman kavradık abc’yi yaman!.

 

Kulaksız eşekle düştük yollara

Yollar çamur, dağlar alaca karlı

Bir tavşan sıçradı, sonra karaca

Köprüyü sel almış, Zamantı yamanı!.

 

Dilinden düşmedi Avşar ağıdı

Hani boz meşeli, Koramaz dağı

Göründü okulun bahçesi, bağı

Horonu, halayı, bengisi yaman!.

 

Kazma, kürek, örs, çekiç, mizan, tırpan

Meyveli, meyvesiz, binlerce fidan

Ne sel baskını oldu, ne de Şivan

Yaman kavradık, kazmaları yaman!.

 

Sabanı bıraktık kotana döndük

Elma, armut, kiraz dalında gördük

Ağanın zulmüne boyun eymedik

Yamandı, örümcek ağları yaman!.

 

Hor gördü bedelci, hor gördü bizi

Karanlık güçlerin, çamurdu izi

İşlik, çiftlik, derslik, hep dizi dizi

Yamandı ibibik, ötüşü yaman!.

 

Öncü, Kemal Paşa, İsmet Paşaydı

Yücel’di, Necati’ydi, Arıkan’dı

Tonguç piramidin tabanıydı

Yamandı sazımız, sözümüz yaman!.

 

Enstitülü görsem babam görünür

Lozan der, cumhuriyetle övünür

Bozkır dersen al yeşile bürünür

Yamandı vurulan kazmalar yaman!.

 

                                                      Ozan Nebi Dadaloğlu
 

 

 

 

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi13
Bugün Toplam48
Toplam Ziyaret296178
Saat