Üyelik Girişi
Site Haritası

BASIN AÇIKLAMALARI

 

KAMUOYUNA

Önce Köy Enstitülerini daha sonra öğretmen yetiştiren tüm okulları kapatan gerici zihniyet; düşünmeyen, sorgulamayan, üretmeyen yalnızca biat edip şükreden nesiller yetiştirme amaçlarına, şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan (ÇEDES) protokolü ile okullara “manevi danışman” adıyla imamları, vaizleri,  din uzmanlarını atayarak devam etmek istemektedirler.

Eğitimin temel amacı, bireylerin sahip oldukları tüm potansiyelleri en üst düzeyde geliştirmek, onların kendileri ve içinde yaşadıkları dünyaya uyumlu ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmak, kısaca onları yaşamla baş edebilecek becerilerle donatmaktır. Bu da ancak çağdaşlığı, bilimselliği, demokrasiyi ve laikliği ilke edinmiş bir eğitim sistemiyle gerçekleştirilebilir.

Her çağda insanın yapıp ettiklerine biçilen bir değer vardır ve bu değerin çağdan çağa değişmesi kaçınılmazdır. Çağımız insanı; soran -sorgulayan, araştıran, kanıtlanmış ve temellendirilmiş bilgiyi değerli bulan, kendi  bilgisini temellendirebilen, bilmek ile inanmanın farkını kavrayabilen, düşüncelerini  özgürce dile getiren, kendini de eleştirebilen, farklı bakış açılarını kabul eden, insanlara insan olmak bakımından  değer veren ırk, cinsiyet, dil, inanç farkı gözetmeyen insanların çağıdır. 21. yüzyılın toplumu bilgi aktarmaktan çok bilgi üretmeye değer veren, eğitim kurumlarını bu amaçla yeniden düzenleyen bir yüzyıldır.

Çağdaş eğitim laiklik ilkesini temel alan bir eğitimdir. Avrupa Orta Çağı’na damgasını vuran özellik,  Kilisenin tekelinde teokratik bir biçimde örgütlenmiş bir siyasal iktidar ve Hristiyanlığın belirlediği bir dünya görüşüdür. Aynı durumun bugün toplumumuzda İslamiyet’in önderliğinde yapılmasının amaçlandığını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti laiklik ilkesini benimsemiştir. Laiklik, eski çağlardan bu yana din adamı olmayan, ruhani bir sıfatı ve dinsel bir işlevi bulunmayan kişi, kurum ve nesneleri, kısaca dinin dışında kalan alanı belirtmek için kullanılan bir terimdir. Laiklik bir yönetim ilkesi olarak kişilere bir dokunulmazlık alanı çizer. Kişilerin dinsel inanç ya da inançsızlıktan, din buyruklarını yerine getirip getirmemekten dolayı kınanmamasını, ayrım görmemesini, serbestçe ibadet edebilmesini ya da ibadete zorlanmamasını vb. öngörür. Bu demokratik bir yönetimin de olmazsa olmazıdır.

İşte bu nedenle;

-Laiklik ilkesine ters düşecek biçimde Diyanet İşleri Başkanlığının, dini vakıflar ve cemaatlerin gözlerini okullarımıza dikmesini,

-“Manevi rehberlik” ve “değerler eğitimi” adı altında çocuklarımızın bilişsel ve davranışsal gelişimine ket vurulmasını,

- Siyasi iktidarın çoğunluğun oyuyla işbaşına geldim diyerek, bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerini çiğnemesini,

-Eğitimin her kademesinde öğretmen unsurunun öneminin dünyanın hiçbir yerinde tartışılmadığı bir zamanda imamların, vaizlerin, hatiplerin kendi görev alanlarının dışına çıkarak, okullarda öğretmenlerin yerini almasını kabul etmiyoruz.

Cumhuriyetimizin ve onun ilkeleri doğrultusunda kurulmuş olan Köy Enstitülerinin temel değerlerine sahip çıkıyor ve bu konuda mücadele veren tüm kişi ve kuruluşlarla dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyuna duyururuz. 16.06.2023

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu




KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI BAŞKANI ERDAL ATICI’NIN İSMAİL HAKKI TONGUÇ BASIN AÇIKLAMASI…

 

TONGUÇ UNUTULMAYACAKTIR…

 

1914’de Kastamonu Öğretmen Okulu’na yatılı öğrenci olarak giren ve 1916’da İstanbul Öğretmen Okulunu bitiren İsmail Hakkı Tonguç, 66 yıllık yaşamını, yüzde 80’i köylerde ilkel koşullarda yaşayan halkımızın aydınlanmasına adamış büyük bir eğitimcidir.

Ülke gerçeklerini, Anadolu’da on bin köyünü dolaşarak, gözlemlerle ve araştırmalarla çok iyi analiz eden Tonguç, eğitim konularında yüzlerce makale yayımlamış, “Canlandırılacak Köy”, “Köyde Eğitim” “İlköğretim Kavramı” gibi kitaplar yazmış, eğitime yeni açılımlar getirmiştir.

Eğitimde devrimin hangi koşullarda gerçekleşebileceğini bilen Tonguç, İsviçre Pedagoji Ansiklopedisinde adı geçen tek Türk eğitimcidir. Tonguç, Köy Enstitülerine gelen 17 bin yoksul köy çocuğunun “Tonguç Babası”dır.

Tonguç, Türk halkının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı köyleri içeriden canlandırmak; çağdaş, özgür ve aydınlık bir Türkiye yaratma ideali için gecesini gündüzüne katıp çalışan büyük bir eğitimcidir.

İsmail Hakkı Tonguç, UNESCO’nun geri kalmış ülkelere önerdiği, ülkemiz koşullarına göre planlanmış ve kendine özgü ilkeleri, felsefesi ve uygulamaları bulunan Köy Enstitülerini kurmuş ve büyük aydınlanmayı başlatmıştır. “İş İçinde, İş aracılığıyla, İş için” ilkesiyle diğer okullardan farklı olan Köy Enstitüleri toprak ağaları yetkilerinin elinden gideceği korkusuna kapılan bürokratlar ve tarikat şeyhleri tarafından el birliğiyle kısa sürede kapatılmıştır.

Tonguç halkına yaptığı büyük hizmetler karşılığında ödüllendirilmesi gerekirken, büyük haksızlıklara uğramış, yıllarca süründürülmüştür. 1946 yılından sonra büyük haksızlık ve karalamalara karşın hiç yılmadan, küsmeden eğitim konularında düşüncelerini söylemeyi yazmayı sürdürmüş, 23 Haziran 1960’da aramızdan ayrılmıştır.

Bugün sorunlar içinde bocalayıp duran eğitim sistemimizin Tonguç’un Köy Enstitülerinde uyguladığı “İş Eğitimi” ilkesine gereksinimi vardır. Henüz yaşamlarının başlarında çocuklarımızı ezberci, sınava odaklı sistem, büyük bir silindir gibi ezerek yaşamdan uzaklaştırmakta, bezdirmektedir.

Oysa eğitim ve öğretim kurumlarının asıl görevi, ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri kavrayabilecek iş eğitiminden geçmiş nitelikli insan yetiştirmektir. Nitelikli insan, dünyaya ve olaylara geniş bir pencereden bakabilen, önyargısız, kişilikli, duyarlı insandır…

Böyle bir eğitim sistemi 1940’larda ülkemizde Köy Enstitülerinde uygulanmış başarıya ulaşmış bir eğitim sistemidir.

Bugün eğitim alanında var olan sorunları çözmek istiyorsak Cumhuriyetin aydınlanmacı eğitimini gerçekleştiren, başta İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimcilerimizi, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel gibi Milli Eğitim Bakanlarımızı tanımak, tanıtmak ve yapıtlarını okumak zorundayız.

Onlar toplumun eğitim yoluyla canlanacağına inanan büyük eğitimcilerdir. O nedenle hiçbir zaman unutulmayacaklardır.

                                                  ERDAL ATICI

                                                     BAŞKAN

İSMAİL HAKKI TONGUÇ ÖLÜMÜNÜN 51. YILINDA ANKARA’DA ETKİNLİKLERLE ANILIYOR HABERİ…

 Köy Enstitüleri’nin Kurucusu, Kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’u 23 Haziran 2011 Perşembe günü ölümünün 51. yıldönümünde saygıyla anıyoruz. 

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ve EĞİT-DER’in ortaklaşa düzenledikleri etkinlikte saat: 13.00’de mezarı başında saygı duruşu ve konuşmalarla başlayacak. Saat:15.00’de Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Tonguç – Yücel Salonunda yapılacak açıkoturumla devam edecek. 

Vakıf merkezimizde yapılacak olan açıkoturum etkinliğimizin açılış konuşmalarını Vakfımız Başkanı Erdal ATICI ve EĞİT-DER Genel Başkanı Mustafa DEMİR yapacak. Açıkoturumu Ali KINACI yönetecek, Konuşmacılar: Tonguç’un öğrencilerinden Yazar Talip APAYDIN ve A.Ü.Eğitim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Ahmet YILDIZ…

TONGUÇ KİMDİR?

İsmail Hakkı Tonguç, 1897’de Silistre Tataratmaca köyünde doğdu, 1914’de yatılı öğrenci olarak Kastamonu Öğretmen Okulu’na girdi. 1916’da İstanbul Öğretmen Okulu’na geldi. 1919’da Eskişehir Öğretmen Okulu’na Resim ve Elişleri öğretmeni oldu. 1935’de İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekâleten atandı. 1940’da bu göreve asaleten getirildi. 17 Nisan 1940 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası kabul edildi. 1942–1943 öğretim yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı.

1946 yılında karşıdevrimin ilk uygulamalarından biri Köy Enstitülerinin kapatılma sürecine sokulmasıydı. Tonguç bu süreçte İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden alındı. Talim Terbiye Kurulu üyeliğine verildi. 1949 yılında Ankara Atatürk Lisesi Resim-Elişleri öğretmenliğine atandı. 1950 yılında bir neden gösterilmeden Bakan Tevfik İleri tarafından Bakanlık emrine alındı. Genel Müdürlüğü döneminde bir öğretmene imzaladığı İgnazio Silone’nin “Fontamara” kitabından ötürü Bakanlık soruşturması açıldı. 1953’de emekliliğini istedi. 1954’de Danıştay kararına dayanarak Bakanlık emekliliğini kabul etti. 23 Haziran 1960’da yaşama gözlerini yumdu.

 

 -----------------------------------------------------------------------------------------------

                    Sayın Erdal Atıcı
Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı

 
Atatürkçü düşüncenin oluşup yerleşmesinde büyük emekleri geçen Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Sabahattin Eyubolu adına düzenlenen Saygı etkinliği ile ilgili çağrınızı bana da ilettiğiniz için teşekkürlerimi sunuyorum.
Yoğun çalışmalarımdan dolayı etkinlikte aranızda bulunamayacağım. Ama Atatürk'e, onun kurduğu Cumhuriyet'e, Cumhuriyet'in varoluşuna emeği geçen Mustafa Necati, Saffet Arıkan ve Sabahattin Eyuboğlu'na beslediğim saygı ve inançla sizinleyim.
Değerlinin yerini değersizlerin işgal ettiği bu günlerde, beyin emeklerini Atatürk devrimine, "ebediyete intikal edecek" Cumhuriyet'e adamış o saygın kişileri anmakla, kültürümüzün nasıl sağlam temeller üzerine oturtulduğunu bir kez daha kanıtlamış oluyorsunuz. Onlar bizim gücümüzdür, bizler de onların yüksek varlıklarıyla tüm direngenliğimizle ayaktayız.
Bu duygularla, size ve yönetim kurulunuza, etkinliğe emeği geçen dostlarıma saygılarımı sunuyorum.

Adnan Binyazar     

----------------------------------------------------------------- 

KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI

ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ

AÇIKOTURUM

MUSTAFA NECATİ,

SAFFET ARIKAN

VE

SABAHATTİN EYUBOĞLU’NA SAYGI

AÇILIŞ KONUŞMASI:

 ERDAL ATICI ( Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı)

ÜLKÜ GÜNAY (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Şubesi Başkanı)

 YÖNETEN:

GÜL COŞKUN

KONUŞMACILAR:

CUMHUR UTKU

MUSTAFA AYDOĞAN

MUSTAFA GAZALCI

TARİH: 8 OCAK 2011, CUMARTESİ, SAAT: 13.30

YER: VAKIF MERKEZİ

 MUSTAFA NECATİ: “1894 yılında İzmir'de doğdu. İstanbul Hukuk Okulu'nda okudu. İzmir Öğretmen okulunda kısa bir süre öğretmenlik, Özel Şark okulunda müdürlük yaptı (1915–1918). Avukatlık yaptı. İzmir, Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919'da işgal edilince, Balıkesir Cephesindeki çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda da bulundu. Balıkesir'de, İzmir'e Doğru gazetesinde Milli Kurtuluş Savaşını destekleyen yazılar yazdı. Saruhan Milletvekili oldu (1920). İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaptı. Millet Meclisi'nin ikinci dönemine, İzmir Milletvekili olarak girdi. Mübadele ve İmar ve İskan bakanlığına (1923) daha sonra da Adliye bakanlığına getirildi (1924). İki yıl kadar Öğretmenler Birliği başkanlığında bulundu. 1925 yılından, ölünceye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekilliği) yaptı. Hayatının en önemli ve en etkili görevi budur. 1929'da Ankara'da öldü. 

Mustafa Necati, 1928'da eğitimimizi daha üstün bir duruma getirmek için acele alınması gereken tedbirleri düşünmüş ve kanun haline getirmişti. İlk defa temelli olarak ve çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Onun zamanında kabul edilmiş kanunlarla öğretmenlik, bir meslek haline geldi. 1928'de Türk harflerinin kabul edilmesiyle eğitimimizde görülen gelişme de onun zamanında gerçekleşti.

Atatürk’ün ölümünde hıçkıra hıçkıra ağladığı Mustafa Necati, yeni harflerin, yeni rakamların, yeni ölçü ve tartıların benimsenmesine ilişkin yasaların çıkarılmasında önderlik görevi üstlendi. Necati aynı zamanda Türk eğitiminin karma eğitime geçilmesi, meslek okullarının teknik eğitimi amaçlayacak şekilde yapılandırılması, öğretmen okullarının geliştirilmesi, Talim Terbiye Kurulu’nun kurulması, köye eğitim hizmetlerinin getirilmesi gibi önemli kararların altına da imzasını attı. ’İdealleri laik eğitimden geçen gençler yetiştirmek’ olan Mustafa Necati’nin ölümünün ardından İsmet İnönü ise mezarı başında, "İnkılâpçıların ölürken, kalanlardan ve yeni kuşaktan beklediği bir tek dileği vardır: Cansız bileklerinde sallanan vazife bayrağının kavranıp daha yüksekte dalgalanmasıdır. Necati, Aziz Necati; dileğin yerine getirilecektir" konuşmasını yapmıştı.

 Mustafa Necati’nin 1929 yılında, 35 yaşındayken apandisit patlaması sonucu hayata gözlerini yumdu.”

SAFFET ARIKAN: (1888- 1947) “1888'de Erzincan'da doğdu. Ağustos 1910'da Kurmay Okulundan Yüzbaşı olarak mezun oldu. Ocak 1911'de Yemen Kumandanlığı Kurmayına atandı. 1913 Ağustosunda İstanbul'a dönerek Genel Karargâh Kurmayı 1'inci Şubeye, ardından da Divanı Âli Askerî Kâtipliğine verildi. Bu görev üzerinde kalmak koşulu ile Nisan 1914'te kıtaya çıktı.

Genel savaşta Numune Tümeni Kurmaylığına getirildi. Aralık 1914'te 14'üncü Tümen Kurmaylığına verilerek, Çanakkale'de Kereviz Deresi Muharebelerine katıldı. Aralık 1915'te 6'ncı Ordu Kurmayı olarak Bağdat'a gitti. Nisan 1916'da da 18'inci Kolordu Kurmayında 1'inci Şube Müdürü ve Şubat 1917'de Kolordunun Kurmay Başkanı oldu. Aynı yılın Aralık ayında Binbaşı rütbesine yükseldi ve Genel Karargâh 1'inci Şube Müdür Yardımcılığına atandı. Daha sonra Bakû Seferine katıldı. Dönüşünde 25'inci Kolordu Kurmay Başkanlığına, Sadrazam ve Savaş Bakanı İzzet Paşanın Başyaverliğine atandı. 29 Mart 1920'ye kadar 1'inci Ordu Müfettişliği Kurmayında, 1'inci Şube Müdürlüğünde Kurmay Okulu Öğretmenliği ve bu okulun Müdür Yardımcılığında bulundu.

1 Nisan 1920'de İstanbul'dan Anadolu'ya geçti. 9 Temmuz 1920'de Garp Cephesi Kurmay Başkanlığına, 14 Aralık 1920'de Moskova Askerî Ataşeliğine atandı. 14 Mart 1921'de Yarbaylığa yükseldi. TBMM'nin II. Dönem (11.08.1923 – 26.06.1927) seçimlerinde Kocaeli'den milletvekili seçildi. III, IV, V, VI, ve VIII. dönemlerde Erzincan'dan, VII. Dönemde de Konya'dan milletvekili seçildi. 1925'ten 1931'e kadar CHP Genel Sekreterliğinde bulundu. 16 Haziran 1935'ten 28 Aralık 1938'e kadar VII. İNÖNÜ, I. Ve II. BAYAR Hükümetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı; 5 Nisan 1940'tan 12 Kasım 1941'e kadar II. SAYDAM Hükümetinde Milli Savunma Bakanlığı yaptı. 1942'den 1944'e kadar Berlin Büyükelçiliğinde bulundu.  26 Kasım 1947'de İstanbul'da vefat etti.” (msbgovtr))

SABAHATTİN EYUBOĞLU: “1908 Trabzon Akçaabat’ta ailenin ilk çocuğu olarak doğdu. Babası Rahmi Bey Mülkiye bitirmiştir. Ünye’de kaymakam olarak görev yapmaktadır. Çeviriler yapabilecek derecede Fransızca biliyor, ayrıca Arapça ve Farsça’da bilmektedir. Annesi Lütfiye Hanım ev kadını. Pulathaneli bir ağa kızıdır. Eski yazı biliyor. İlahiler, türküler , masallar ve bilmeceler söylüyor çocuklarına. Özellikle Yunus’u ezbere biliyor.1911 yılında kardeşi Bedri Rahmi Görele’de doğdu. 1915 yılında Pınarbaşı’nda ilkokula başlıyor, Havza ve Kütahya’da devam ediyor. 1915 yılında kız kardeşi Nezahat 1917 yılında da küçük kız kardeşi Mualla doğdu.


1919 ‘da babası Havza Kaymakamı oldu. Ertesi yıl kardeşi Mustafa doğdu. 1921 yılında Babası Rahmi Bey Kütahya mutasarrıfı oldu. Bu yıllarda Sabahattin Eyüboğlu ve kardeşi Bedri Rahmi hastanedeki Kurtuluş Savaşı yaralılarının ailelerine göndermek istedikleri mektupları yazıyorlar. Aile, Çerkes Ethem olayını burada yaşadı. Kütahya’nın düşman işgaline uğraması tehlikesi baş gösterince babası önce ailesini Ankara’ya gönderdi. Bir ay sonra da kendisi gitti. 1924 – 1925 yılları arasında Artvin’de bulundular. 1925 yılında, babası Trabzon milletvekili oldu. Ailece Trabzon’a geri döndüler. Kardeşi ile birlikte Trabzon Lisesi’ne kaydoldular. Bu yıllarda Fransızca çevirilere başladı. Yüksek öğrenimi ise Atatürk´ün yurt dışına gönderdiği ilk kafileyle gittiği Fransa´da Dijon, Lyon ve Paris üniversitelerinde Dil, Edebiyat ve Estetik (Sanat felsefesi) okuyarak tamamlamıştır (1928 - 1932). Kardeşi Bedri Rahmi Eyüboğlu’nu yanına alarak onun Andre Lhote Atölyesi’nde çalışmasını sağladı. Fransız bir kıza aşık oldu, ancak babası karşı çıkınca evlenmekten vazgeçti. 1932’de Türkiye’ye döndü. 1933 yılında İngiltere’de Fransızca öğretimi görmek ve bir rapor hazırlamak üzere Londra’ya gönderildi.

 
Sekiz ay kaldı. 1934’de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesine Fransız Edebiyatı doçenti olarak atandı. Prof. Spitzer derslerini tercüme etti. Romanoloji seminerinde Fransız edebiyatı, karşılaştırmalı edebiyat ve dil dersleri verdi. 1939 yılına kadar süren doçentliği sırasında ayrıca Türkoloji şubesinde metinlerle Fransız edebiyatı dersleri, Yabancı Diller okulunda Fransızca dersleri verdi. 1939 yılında Hasan Ali Yücel başlatacağı atılımlar için onu Ankara’ya aldırdı. Talim Terbiye Kurulu üyesi ve Tercüme Bürosu başkan yardımcısı oldu. Aynı yılda Birinci Maarif Şurası’na katıldı. Köy Enstitülerin mimarı İsmail Hakkı Tonguç ile tanıştı. Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü´nde Kültür tarihi dersleri verdi. 1947 yılına kadar, Milli Eğitim Bakanlığı’nın heyetinde kaldı. Bu zaman içinde Dünya klasiklerini yayımlayan tercüme bürosunda önce Aza sonra Müdür olarak çalıştı. 1946 yılında Halikarnas Balıkçısı, kardeşi Bedri Rahmi, Necati Cumalı, Erol Güney, Sabahattin Ali ile ilk Mavi Yolculuğu’nu düzenledi. İkinci kez Paris’e gitti. Prof. Alfred Rufer ve kızı piyanist Magdi Rufer ile tanıştı, ve Magdi hanımla hayatını birleştirdi. Dönüşünde İstanbul Üniversitesi Fransız Dili Bölümü´nde Karşılaştırmalı Türk - Fransız Edebiyatı (1950 - 1960), Teknik Üniversite´de ve Tatbiki Güzel Sanatlar Okulu´nda Sanat Tarihi (1951 - 1958) derslerini verdi. 1952 yılında babası Rahmi Bey öldü.


1956 – 1960 yılları arasında, belgesel sinema alanına yöneldi. M.Ş.İpşiroğlu , Aziz Albek ve Macit Gökberk’le birlikte belgesel filmlerini yaptı. 27 Mayıs 1960 Müdahalesi’nden sonra 147’liler listesine alınıp üniversiteden uzaklaştırılan öğretim üyeleri arasında o da vardır. Bu süreçte dostu Tonguç öldü. Ciddi bir kalp krizi geçirdi. Yeniden göreve çağrıldığında yalnız İTÜ’deki öğretim üyeliğini kabul etmiştir. 1962’de Şakir Eczacıbaşı ile Eczacıbaşı Kültür Filmleri’nden “Yaşamak İçin”i hazırladı. İstanbul’daki evi de Ankara’daki evi gibi sanat ocağına dönüştü. Yine günün önde gelen düşün ve sanat adamları yöresindedir. Tercüme bürosu evine taşınmış gibidir.


Vedat Günyol’la Can Yayınları çeviri dizisini sürdürmektedirler. Sabahattin Eyüboğlu, Vedat Günyol´la birlikte Babeuf´ta çevirdiği Devrim Yazıları (1963) adlı kitap dolayısıyla Ceza Yasası´nın 142´nci maddesine uymamakla suçlanarak mahkemeye verilmiş, beraat etmiştir (1966). Eyüboğlu 12 Mart darbesinden sonra da Sıkıyönetim Komutanlığı´nca eşi Magdi Rufer, Azra Erhat, Tilda Kemal ve Vedat Günyol ile gizli örgüt kurmak suçuyla tutuklandı, dört ay tutuklu kaldıktan sonra açılan davada beraat etti. 13 Ocak 1973 günü, Vedat Günyol, Azra Erhat’la Gargantua çevirisini yapmaktadırlar, çalışmaya ara vermelerinden kısa bir süre sonra Sabahattin Eyüboğlu kalp krizi geçirerek yaşama veda etti. Sabahattin Eyüboğlu Mehmet Ali Cimcoz´la birlikte yaptığı Eflatun´un Devlet çevirisi ile 1959 yılında Türk Dili Kurumu Çeviri ödülünü, 1960’da Mavi ve Kara adlı deneme kitabı ile de Ataç Armağanı’nı kazanmıştır.” (sabahattineyuboglu.com)

 

TONGUÇ’UN MEZARINA 21 KÖY ENSTİTÜSÜNDEN TOPRAK… 

KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURAMCISI VE UYGULAYICISI İSMAİL HAKKI TONGUÇ’U ÖLÜMÜNÜN 50. YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ...

 2010 TONGUÇ’U ANMA ETKİNLİKLERİMİZ  

Köy Enstitüleri’nin Kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u ölümünün 50. yılında saygı ile anıyoruz. (Ölümü 23 Haziran 1960)

 KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI’nın düzenlediği etkinlikleri, EĞİTİM SEN, EĞİT DER VE ANKARA EMEKLİ ÖĞRETMENLER DERNEĞİ de desteklemektedir.  PROGRAM: 23 Haziran 2010, Saat: 13.00 de gömütünün yanında olacağız. Burada Tonguç’un kurduğu 20 Köy Enstitüsünden getirilen toprak Tonguç’un mezarına bırakılacak, Tonguç’un öğrencileri ve Köy Enstitülerine gönül verenler Tonguç’la ilgili konuşmalar yapacaklardır.  Saat: 16.00’da Günay Güner’in türküleriyle başlayacak olan etkinliğin ikinci bölümünde: “Eğitim Devrimcisi Tonguç ve Köy Enstitüleri” başlıklı bir Açıkoturum yapılacak. Petrol İş Ankara Şubesi Konferans Salonu’nda (Adakale Sok. No:6 YENİŞEHİR – ANKARA) yapılacak olan açıkoturumun konuşmacıları: Erdal ATICI, Prof. Dr. Mehmet TOMANBAY, Yrd. Doç. Dr. Sabiha HAKAN, Zeliha KANALICI…  

TONGUÇ VE EĞİTİM

 

İsmail Hakkı Tonguç yaşamını ülkemizin aydınlanmasına adamış büyük bir eğitimcidir.  Eğitim konularında yüzlerce makale yayınlamış, onlarca kitap yazmış, eğitime yeni açılımlar getirmiştir.

Tonguç, İsviçre Pedagoji Ansiklopedisinde adı geçen tek Türk eğitimcidir. Tonguç, Köy Enstitülerine gelen yoksul köy çocuklarının “Tonguç Babası”dır.

İsmail Hakkı Tongüç, Türk halkının büyük bir çoğunluğunu oluşturan köyleri içeriden canlandırmak; çağdaş, özgür ve aydınlık bir Türkiye yaratma ideali doğrultusunda gecesini gündüzüne katıp çalışan büyük bir eğitimcidir.

UNESCO’nun geri kalmış ülkelere önerdiği, ülkemiz koşullarına göre planlanmış ve kendine özgü ilkeleri, felsefesi ve uygulamaları bulunan Köy Enstitülerini kurmuş ve büyük aydınlanmayı başlatmıştır. “İş İçinde, İş aracılığıyla, İş için” ilkesiyle bütün okullardan faklı olan Köy Enstitüleri toprak ağaları, yetkilerinin elinden gideceği korkusuna kapılan bürokratlar ve tarikat şeyhleri tarafından el birliğiyle kısa sürede kapatılmıştır.

Tonguç halkına yaptığı büyük hizmeti nedeniyle yıllarca süründürülmüştür. 1946 yılından sonra büyük haksızlıklara ve karalamalara uğramış ama hiç yılmadan yazmayı sürdürmüştür.

 TONGUÇ KİMDİR? İsmail Hakkı Tonguç, 1897’de Silistre Tataratmaca köyünde doğdu, 1914’de yatılı öğrenci olarak Kastamonu Öğretmen Okulu’na girdi. 1916’da İstanbul Öğretmen Okulu’na geldi. 1919’da Eskişehir Öğretmen Okulu’na Resim ve Elişleri öğretmeni oldu. 1935’de İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekâleten atandı. 1940’da bu göreve asaleten getirildi. 17 Nisan 1940 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası kabul edildi. 1942–1943 öğretim yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. 1946 yılında karşıdevrimin ilk uygulamalarından biri Köy Enstitülerinin kapatılma sürecine sokulmasıydı. Tonguç bu süreçte İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden alındı. Talim Terbiye Kurulu üyeliğine verildi. 1949 yılında Ankara Atatürk Lisesi Resim-Elişleri öğretmenliğine atandı. 1950 yılında bir neden gösterilmeden Bakan Tevfik İleri tarafından Bakanlık emrine alındı. Genel Müdürlüğü döneminde bir öğretmene imzaladığı İgnazio Silone’nin “Fontamara” kitabından ötürü Bakanlık soruşturması açıldı. 1953’de emekliliğini istedi. 1954’de Danıştay kararına dayanarak Bakanlık emekliliğini kabul etti. 23 Haziran 1960’da yaşama gözlerini yumdu.  KÖY ENSTİTÜLERİNDEN GÜNÜMÜZE EĞİTİM... Köy Enstitüleri’nin kapatılmasından sonra, eğitim sistemimizde sorunlarımız giderek büyümüştür. Bugün eğitimimizin büyük sorunlar içinde kıvrandığı, herkes tarafından kabul edilmekte, ancak köklü çözümler ne yazık ki, üretilmemektedir.

Öyle ki, son yıllarda okullar öğrenciler arasındaki şiddet nedeniyle sınıflarda ders yapılamayacak duruma gelmiştir.

Ayrıca sınıfların kalabalık oluşu, öğretmenlerin sorunları, okullara ayrılan bütçelerin az olması, okul bütçelerinin çoğunlukla velilere yüklenilmesi gibi birçok neden eğitimde niteliği düşürmektedir.

Eğitimde fırsat ve olanak eşitliği; Batıdan Doğuya, varsıldan yoksula, erkekten kadına doğru hızla azalmaktadır.

Dershane sayısı yıldan yıla artmakta, okulların görevi dershanelere yüklenmektedir. “Sözleşmeli Öğretmenlikle” “Ücretli Öğretmenlik” gibi statüler öğretmenlik mesleği yaralamış, öğretmenleri yöneticiler karşısında zavallı duruma düşürmüştür. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı olarak Mustafa Kemal Atatürk’ün ilke ve devrimleri doğrultusunda, Köy Enstitüleri aydınlığında bir eğitim dizgesi oluşması yolunda çalışmalarımızı sürdürüyoruz, sürdüreceğiz... Köy Enstitülülerin Tonguç Baba’sı, Eğitim Devrimcisi İsmail Hakkı Tonguç’u ölümünün 50. yılında bir kez daha saygıyla anıyoruz.                                

ERDAL ATICI

KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI BAŞKANI

  

KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI

  

    KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURULUŞUNUN 70. YILI BASIN AÇIKLAMASI

 

 70 yıl önce kurulan Köy Enstitülerinden ilk mezunlarını vermeye başlayınca bazı çevreleri korkuttu. 1946 sonrası önce ilkelerini değiştirdiler, 1954 yılında ise kapattılar.  

Köy Enstitülerinin kapatılmasından sonra büyük ölçüde halkçı olmayan, ulusal olmayan, özelleştirmeci ve paralı eğitimle bugün gelinen nokta hiç de umut verici değildir.

Köy Enstitüleriyle 15 yılda çözülmesi planlanan ilköğretim sorunu bugüne kadar çözülemedi. Milyonlarca insanımız hala okur – yazar bile değil. Kadın erkek arasındaki, bölgeler arasındaki, zengin fakir arasındaki dengesizlikler hala giderilemedi.

Paralı eğitim nedeniyle dar gelirli ailelerin çocukları eğitimin üst kademelerine çıkamamakta, devlet yönetiminde görev alamamaktadırlar. Bu nedenle devlet yönetimi neredeyse küçük bir kitlenin tekelinde kalmaktadır. Seçim büyük kitle arasından yapılamadığından yetersizler de kilit noktalarına gelebilmekte, kötü idare nedeniyle devlet içte dışta itibarsızlaştırılmaktadır.

 Buna layık olmadığımızı düşünüyoruz. 

Köy Enstitüleri; Türkiye gerçeklerini dikkate alan ve buna göre oluşan bir sistemdir. Bu nedenle ihmal edilmiş geniş kitleyi hedef kitle olarak almıştır. Kuruluş yılarında bu kitle Türkiye nüfusunun % 80’ini teşkil eden köyde yaşayanlar idi. Sistem ihmal edilmiş köy halkının tüm eğitim sorunlarını ele almıştır.

Bugün de devletin öncelik vermesi gereken ihmal edilmekte olan geniş bir kitle vardır. Bu kitle köyde, kentte, çocuğunu özel öğretim kurumlarında okutamayanlardır.  Gelir dağılımı göstergeleri bunların sayısının hiç de az olmadığını göstermektedir.  Köy Enstitülerinde uygulanmış aşağıda yazılı temel ilkelerin bugün de geçerli, yerine getirilmesi gerekli ilkeler olduğunu düşünüyoruz.  Önerilerimiz: 
  1. a) Eğitimde, üretime yönelik olma ilkesine mutlaka uyulmalıdır.

b) Eğitim kurumlarında laik, demokratik, bilimsel eğitim uygulanmalı, demokrasi okulda yaşanmalıdır. Öğrenciler öğrenimlerinin her aşamasında yönetime katılmalıdır.

c) Her bireyin başarılı olacağı bir alan olduğuna inanılarak, insanı harcamayan, bireyleri yetenekleri doğrultusunda başarılı olacakları alanlarda yetiştiren uygulama gerçekleştirilmelidir.

d) Okuma, inceleme, araştırma alışkanlığının kişinin kendisini ömür boyu yetiştirmesinin başlıca aracı olduğunun bilincinde olarak bu alışkanlığın kazanılması için her türlü çaba harcanmalı, ortam hazırlanmalıdır.

e) Ezbere dayalı, bilgi biriktirmek anlamına gelen eğitim – öğretim yerine, bellemesini değil düşünmesini öğreten; düşünüp sorgulayan, gerçeği arayan, bilgi üretebilen, ürettiği bilgileri kullanabilen; insan haklarına, evrensel ve ulusal değerlere saygılı, bağımsızlıkçı birey yetiştirecek uygulama gerçekleştirilmelidir.

f) Gecikmeden ikili eğitime son verilmeli, sınıf öğrenci sayıları düşürülmelidir.

  1. a) Okulsuzluk öğretmensizlik nedeniyle halkın ve çocukların ileri eğitim
         görmeleri, böylece bilinçli yurttaş olmaları engellenmemelidir.

b) Eğitim kurumlarında okuyabilmeyi varsıl olma temeline uygulamaya son verilmeli, yetenekli ama yoksul çocukların hepsinin okuyabilmesi için her türlü önlem alınmalıdır.

c) Varsıl olmayanların devlet yönetiminden uzaklaştıracak paralı eğitim kurumları ile aracı kurumlar sistemden çıkarılmalı, eğitimin özelleştirilmesinden vazgeçilmelidir. Bu en azından veliler okul seçmede özgür oluncaya kadar, seçmede para engeli kalkıncaya kadar böyle olmalıdır.

d) Öğretmenlik sıradan bir meslek olarak düşünülmemeli, ülkenin geleceğinin yapı taşlarını oluşturacak çocuklar ve gençler; iyi yetişmiş halkçı, laik, bilimi yol gösterici kabul eden; demokrasiye inanmış, ülkeyi çağdaş uygarlığın üstüne çıkarmayı üstlenecek olan kişilere emanet edilmelidir.  Köy Enstitüleri Atatürk’ün görüşleri doğrultusunda, o görüşleri halkın malı haline getirecek kurumlar olarak kurulmuşlardı. Bugün eğitim kurumlarımız keşke aynı doğrultuda bireyler yetiştirebilse...Saygılarımızla...    

                     ERDAL ATICI

KÖY ENSİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI BAŞKANI

 

            

 

AYDINLANMACI MİLLİ EĞİTİM BAKANI HASAN ALİ YÜCEL'İ ÖLÜMÜNÜN 49. YILINDA ANIYORUZ

Aydınlanmacı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'i, ölümünün 49. yılında Ankara'da 26 Şubat 2010, Cuma günü, Saat: 13.30'da, Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Konferans Salonu'nda, (Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ile Ankara Üniversitesi Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü) ortaklaşa düzenleyeceğimiz bir etkinlikle anıyoruz.
Etkinlik Programı

Etkinliğimizin açılış konuşmalarını

Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN (A.Ü. Türk İnkılap Tarihi Enstitüsü Müdürü)
Canan Yücel ERONAT (Hasan Ali Yücel'in kızı) yapacaklar...
Erdal ATICI (Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı)

Belgesel Gösterimi

Hasan Ali Yücel Belgesel Gösterimi "Beni Yürekten Dinleyiniz" Enis Rıza Sakızlı

Açıkoturum
Konuşmacılar: Mahmut MAKAL
İlknur TÜRKKAAN
Zarife SAKARYA
Prof. Dr. Temuçin Faik ERTAN

Aydınlanmacı Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel'in Bakanlık yaptığı yıllarda(1939-1946) II. Dünya Savaşı'ndaki belirsizlik ve bekleyiş, bütçenin büyük bölümünün askeri giderlere ayrılmıştı. Buna rağmen birçok büyük iş gerçekleştirdi. Bunlardan bazıları şunlardır; "1939 yılında Birinci Neşriyat Kongresinin toplanması, 10 yıllık Neşriyat sergisinin açılması, Güzel Sanatlar Dergisi'nin yayınlanması, Tercüme Bürosu kurularak Dünya Klasiklerinden 496 yapıtın Türkçe'ye çevrilerek yayınlanması, 1940 yılında Köy Enstitülerinin kurulması, 1942'de Yüksek Köy Enstitüsü'nün kurulması, İslam Ansiklopedisi, Tercüme Dergisi, Teknik Öğretim Dergisi'nin yayımlanması, 1941 yılında Gramer Komisyonu'nun kurulması ve çalışmaya başlaması, Tarih Vesikaları Dergisi'nin yayınlanması, 1942'de Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü'nün kurulması, 1943'de Kadın Ev Dergisi'nin yayınlanması, 1944'de Türkçe Sözlük yayınlanması, İstanbul Teknik Üniversitesi'nin açılması, 1945'de Anayasa dilinin Türkçeleştirilmesi ve Ankara Tıp Fakültesi'nin kurulması, Türkiye'nin UNESCO'ya katılmasının sağlanması, 1946 yılında Üniversite Yasasının çıkarılması, Ankara Üniversitesi'nin kurulması..."
Hasan Ali Yücel, görevden ayrıldıktan sonra da kültür hizmetlerini sürdürdü. Değişik gazetelerde yazmayı ve halkımızı aydınlatmayı sürdürdü. 26 Şubat 1961'de aramızdan ayrıldı.
Anadolu aydınlanmasının öncülerinde olan Hasan Ali Yücel, eğitim ve kültürümüze yaptığı katkılarla hep saygıyla anılacaktır.
ERDAL ATICI
KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI BAŞKANI

 BÜYÜK ÖĞRETMEN BOYKOTUNUN 40. YILI BASIN AÇIKLAMASI          Bugün; 15 Aralık 1969 yılında yapılan “Büyük Öğretmen Boykotu”nun 40. yılını kutluyoruz.

1969 yılında ülkemizde siyasal iktidarın uyguladığı politikalar; Cumhuriyetin, demokrasinin, laikliğin temel ilkelerini zedelemeye başlamış, kurumların dinselleştirilmesi yolunda hızlı adımlar atılmaya başlanmıştı. Ülkenin içinde bulunduğu ekonomik sıkıntıları çok iyi değerlendiren emperyalist güçler, ülke siyasetini güdümleri altına almanın alt yapısını oluşturmaya başlamışlardı.   

Ülkenin bağımsızlığı, demokratik ve laik cumhuriyetin temel ilkelerini korumaya, bilimsel ve demokratik eğitimi, insan haklarını savunmaya çalışan öğretmenler, ne yazık ki sık sık saldırıya uğruyor, sürülüyor, dövülüyor, öldürülüyordu.

İlerici Öğretmenlerin örgütlü mücadelesi için kurulan ve öncülüğünü Köy Enstitülü öğretmenlerin yaptığı; Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS), yöneticilerine, şubelerine, üyelerine yönelik sürgün, baskı, açığa alma, öldürülme olayları gittikçe yaygınlaşıyordu.

TÖS bu antidemokratik uygulamaların önlenmesi, kamuoyu oluşması için çabalarını sürdürdü. Genel Başkanı Fakir Baykurt “Bilimsel Danışma Kurulu” toplayarak, durumu değerlendirdi, bu kurulun aldığı tavsiye kararı sonucunda “dört günlük genel boykot kararı” alındı. “Boykot; ilk, orta ve yüksek bütün okullarda 15 Aralık 1969 Pazartesi günü başladı ve 18 Aralık 1969 Perşembe günü akşam sona erdi.

TÖS’ün başlattığı dört günlük boykot aslında bir genel grevdir. 150 yıllık öğretmen mücadelesinde bir dönüm noktasıdır. O dönem Türkiye’de toplam 156 bin öğretmen görev yapıyordu. TÖS’ün 500 Şubesi, 72 bin üyesi vardı. O dönemin değişik kaynaklarına göre boykota en az 109 bin öğretmen katılmıştır. Bu rakamlar, TÖS’ün dışında da boykotun öğretmenlerin büyük bir desteğini aldığını göstermektedir. Demokratik Öğretmen hareketinin en büyük eylemlerinden biri olan 1969 Boykotu halk kesimleri tarafından da desteklenmiştir.

Büyük boykottan 40 yıl sonra bugün gelinen noktada, eğitimimizin ve öğretmenlerimizin yaşadığı sorunların artarak sürmektedir. Özellikle eğitimde gerici kadrolaşma,  Eğitimin özelleştirilmesi ya da özelleştirmenin önünü açacak önemli adımların atılması, öğretmenlerin ekonomik durumunun giderek kötüleşmesi, örgütlenmede yaşanan sıkıntılar ve okullarımızda yaşanan şiddet, eğitim alanında onarılması güç yıkımlara neden olmaktadır. Bir an önce bu sorunların çözümlenmesi gerekmektedir.

Öğretmenlerimiz, biliminsanlarımız, öğretmen örgütlerimiz; 1969 Büyük Öğretmen Boykotunun ayrıntılı bir şekilde araştırmalı, bu alanda bilimsel çalışmalar yapılmalı, dersler çıkartmalıdırlar. Bu bağlamda “Büyük Öğretmen Boykotu”nun 40 yılını kutluyor, Başta TÖS Genel Başkanı Fakir Baykurt olmak üzere mücadele arkadaşlarını, ülkemiz aydınlanmasına katkıda bulunan tüm öğretmenlerimizi saygıyla anıyoruz.  

                                                                                      Erdal ATICI

                                                                                                   15 Aralık 09

    5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ BASIN AÇIKLMASI  

İLO ile UNESCO’nun öğretmenlerin toplumsal statülerine ilişkin ortak belgeyi kabul ettiği, 5 Ekim 1966 tarihinden beri her yıl “5 Ekim” “Dünya Öğretmenler Günü” olarak 100’den fazla ülkede kutlanmaktadır.

Dünya Öğretmenler Günü, dünya çocukları için daha iyi bir gelecek sağlamada öğretmenlerin rolünün toplumca anlaşılması ve toplumun dikkatini öğretmen sorunlarına çekmeyi amaçlamaktadır.

Ülkemizde de kutlanan 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde toplumsal geleceğimizin hazırlanmasında emek veren öğretmenlerimize hak ettikleri özlük hakların yanında hak ettikleri itibarın da verilmesi gerekmektedir.

Çağdaş eğitimi savunan bizler, öğretmenlik mesleğine verilen değerin, bu mesleğin yüceliğine uygun olması gerektiğini, tersine bir tutumun toplumsal geleceğimizi karşı bir tehdit oluşturacağını önemle vurgulamak isteriz.

Ne yazık ki, ülkemizde öğretmenler yıllardır, ağır ekonomik ve sosyal sorunlar ile savaşarak yaşamaya çalışmaktadır. Ekonomik açıdan zor durumda bulunan öğretmenler geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır. Bu durum öğretmenlik mesleğinin saygınlığını azalmakta ve öğretmeni öğrencileri karşısında zor duruma düşürmektedir.

Özellikle ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik gibi uygulamalar öğretmenlik mesleğini yaralamaktadır. Bu uygulamalara derhal son verilmeli ve açıkta bulunan on binlerce öğretmen adayı genç mesleğe kazandırılmalıdır.

Eğitim alanında yayınlanan ulusal ve uluslar arası raporlar Türkiye’de eğitim alanında çok geride olduğumuzu göstermektedir. Türkiye’de eğitim sorunlarının başında öğretmen açığı gelmektedir. Türkiye’de normal eğitim düzenine geçmek, sınıf mevcutlarının 30 kişilik olarak düzenlenmesini sağlayabilmek için  yaklaşık 150 bin öğretmene gereksinim vardır. Buna karşılık 240 bin öğretmen adayı atanmayı beklemektedir. 

OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) raporlarına göre, “Öğretmenlerimizin yıllık toplam çalışma saati: 1832 saattir. Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkelerinde ortalama çalışma saati: 1652’dir. AB’de öğrenci sayısının en fazla olduğu ülke olan İngiltere’de ilkokullarda öğretmen başına yaklaşık 21 öğrenci düşüyor. Türkiye’de ise öğretmen başına 26 öğrenci düşüyor. Ancak bu oran bölgelere ve illere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin Şırnak’ta öğretmen başına 57 öğrenci, Ağrı’da 48 öğrenci, Mardin’de ise 39 öğrenciye düşmektedir...

 Öğretmenlerimizin yüzde 30’a varan bölümü ek iş ya da ikinci bir iş yapmaktadır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2009 Raporu’na göre; en yüksek öğretmen maaşlarının verildiği ülke Almanya iken, en düşük öğretmen maaşı veren ülke yine Türkiye'dir. İspanya’da göreve yeni başlamış bir ilkokul öğretmeni yılda toplam 34.250 dolar gelir elde etmekte, Yunanistan’da aynı şartlarda bir öğretmen yılda toplam 26.326 dolar kazanmakta iken,  bu rakam 2009 yılı Türkiye’sinde  14.063 dolarda kalmaktadır.

Sonuç olarak, öğretmenlerimize insanca yaşayabilecekleri, nitelikli hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları hiç savsaklamadan kısa sürede sağlanmalı, başta maaşlar olmak üzere mesleki ve özlük hakları insan onuruna yaraşır bir düzeye getirilmeli, tüm dünyada olduğu gibi hak ettikleri ilgi, saygı, sağlık güvencesi, sosyal haklar tam olarak sağlanmalıdır.

Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu adına; 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyor, ülkemizin geleceğine ışık tutan tüm öğretmenlerimizi saygı ile selamlıyoruz...

                                                                                      ERDAL ATICI

                                                                                           BAŞKAN

                                                                                          5. 10. 2009

 
BASIN AÇIKLAMASI

ÇAĞDAŞ YAŞAMIN YÜREKLİ KAHRAMANINI UNUTMAYACAĞIZ…
 
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Sayın Türkan Saylan’ı yitirmenin derin üzüntüsünü yaşıyoruz. Ulusumuzun başı sağ olsun…
Türkan Saylan ömrünü, çağdaş, laik, bilimsel ve demokratik eğitim için adamış, bu alanda yaptığı çalışmalarla hem ülkemizde hem de dünyada tanınmış, Atatürk İlke ve Devrimlerine yüreğiyle ve tüm benliğiyle bağlı kalmış, bu bağlılığını da korkmadan, yılmadan, umutsuzluğa düşmeden yaşama geçirmiştir.
Ülkemizde çağdaşlaşma tarihini yazacak olanlar Sayın Saylan’ın korkmadan yaptığı bu büyük çalışmaları, gelecek kuşaklara tüm ayrıntılarıyla aktaracaktır.
Sayın Prof. Dr. Türkan Saylan ömrünü verdiği, çağdaş, laik ve bilimsel eğitim mücadelesi,  karanlığa giden yolların aydınlanmasında gelecek kuşaklara ışık olacak, umutsuz yürekleri aydınlatacaktır.
Onu unutmayacağız. Işıklar içinde yatsın...
 
HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ ÖĞRETMENLERİNDEN MİMAR MUALLA EYÜBOĞLU’NU KAYBETMENİN DERİN ÜZÜNTÜSÜNÜ YAŞIYORUZ...
 
Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünün kuruluşunda görev alan ve “Yapıcılık Bölümü”nün “Mimarlık ve Yapıcılık Öğretmeni” Mualla Eyüboğlu’nu, 16 Ağustos 2009 Pazar günü kaybettik.
Mualla Eyüboğlu; 1919 yılında doğdu ve 23 yaşında yüksek mimarlık diploması aldı. Mezun olur olmaz 1942 yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü Yapıcılık Bölümüne “Mimarlık ve Yapıcılık Öğretmeni” oldu.
Anadolu’nun küçük bir köyü olan Hasanoğlan’da, Yunanlılardan binlerce yıl sonra ilk kez bir açık hava tiyatrosunu yapan Eyüboğlu, Hasanoğlan’da Müzik Salonu, köyevi ve okulun hamamını da yapılmasını sağladı.
Ressam – Şair Bedri Rahmi Eyüboğlu, Yazar Sabahattin Eyüboğlu ve Arifiye Köy Enstitüsü Tarım Öğretmeni Mustafa Eyüboğlu’nun kız kardeşi olan Mualla Eyüboğlu Yüksek Köy Enstitüsü kapatılıncaya kadar Hanaoğlan’da görev yaptı.
Mualla Eyüboğlu Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü’nde başta; İsmail Hakkı Tonguç, İbrahim Yasa, Vedat Günyol, Sabahattin Eyüboğlu, Ruhi Su olmak üzere birçok ünlü hocayla birlikte çalıştı.
Mualla Eyüboğlu, Arkeolojik kazılarda hafriyat mimarlığı yaptığı yıllarda Alman Türkolog Dr. Robert Anhegger ile tanıştı ve evlendi.
Türkiye’nin ilk kadın mimarlarından olan, Cumhuriyet aydınlanmasının yurtsever kahramanı, Yüksek Köy Enstitüsü öğretmenlerinden Mualla Eyüboğlu’nu kaybetmenin derin üzüntüsünü yaşarken, anılarının, karanlıklara karşı yolumuzu aydınlatmada bize ışık olacağını biliyoruz. 
Yakınlarının, Öğrencilerinin, Yurtsever aydınların ve Köy Enstitülerine gönül veren dostlarımızın başı sağ olsun...
 
 
  

 

 

 

Ziyaret Bilgileri
Aktif Ziyaretçi11
Bugün Toplam42
Toplam Ziyaret296172
Saat