KAMUOYUNA Önce Köy Enstitülerini daha sonra öğretmen yetiştiren tüm okulları kapatan gerici zihniyet; düşünmeyen, sorgulamayan, üretmeyen yalnızca biat edip şükreden nesiller yetiştirme amaçlarına, şimdi de Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığı arasında imzalanan (ÇEDES) protokolü ile okullara “manevi danışman” adıyla imamları, vaizleri, din uzmanlarını atayarak devam etmek istemektedirler. Eğitimin temel amacı, bireylerin sahip oldukları tüm potansiyelleri en üst düzeyde geliştirmek, onların kendileri ve içinde yaşadıkları dünyaya uyumlu ve üretken bireyler olmalarına yardımcı olmak, kısaca onları yaşamla baş edebilecek becerilerle donatmaktır. Bu da ancak çağdaşlığı, bilimselliği, demokrasiyi ve laikliği ilke edinmiş bir eğitim sistemiyle gerçekleştirilebilir. Her çağda insanın yapıp ettiklerine biçilen bir değer vardır ve bu değerin çağdan çağa değişmesi kaçınılmazdır. Çağımız insanı; soran -sorgulayan, araştıran, kanıtlanmış ve temellendirilmiş bilgiyi değerli bulan, kendi bilgisini temellendirebilen, bilmek ile inanmanın farkını kavrayabilen, düşüncelerini özgürce dile getiren, kendini de eleştirebilen, farklı bakış açılarını kabul eden, insanlara insan olmak bakımından değer veren ırk, cinsiyet, dil, inanç farkı gözetmeyen insanların çağıdır. 21. yüzyılın toplumu bilgi aktarmaktan çok bilgi üretmeye değer veren, eğitim kurumlarını bu amaçla yeniden düzenleyen bir yüzyıldır. Çağdaş eğitim laiklik ilkesini temel alan bir eğitimdir. Avrupa Orta Çağı’na damgasını vuran özellik, Kilisenin tekelinde teokratik bir biçimde örgütlenmiş bir siyasal iktidar ve Hristiyanlığın belirlediği bir dünya görüşüdür. Aynı durumun bugün toplumumuzda İslamiyet’in önderliğinde yapılmasının amaçlandığını görüyoruz. Türkiye Cumhuriyeti laiklik ilkesini benimsemiştir. Laiklik, eski çağlardan bu yana din adamı olmayan, ruhani bir sıfatı ve dinsel bir işlevi bulunmayan kişi, kurum ve nesneleri, kısaca dinin dışında kalan alanı belirtmek için kullanılan bir terimdir. Laiklik bir yönetim ilkesi olarak kişilere bir dokunulmazlık alanı çizer. Kişilerin dinsel inanç ya da inançsızlıktan, din buyruklarını yerine getirip getirmemekten dolayı kınanmamasını, ayrım görmemesini, serbestçe ibadet edebilmesini ya da ibadete zorlanmamasını vb. öngörür. Bu demokratik bir yönetimin de olmazsa olmazıdır. İşte bu nedenle; -Laiklik ilkesine ters düşecek biçimde Diyanet İşleri Başkanlığının, dini vakıflar ve cemaatlerin gözlerini okullarımıza dikmesini, -“Manevi rehberlik” ve “değerler eğitimi” adı altında çocuklarımızın bilişsel ve davranışsal gelişimine ket vurulmasını, - Siyasi iktidarın çoğunluğun oyuyla işbaşına geldim diyerek, bireylerin demokratik hak ve özgürlüklerini çiğnemesini, -Eğitimin her kademesinde öğretmen unsurunun öneminin dünyanın hiçbir yerinde tartışılmadığı bir zamanda imamların, vaizlerin, hatiplerin kendi görev alanlarının dışına çıkarak, okullarda öğretmenlerin yerini almasını kabul etmiyoruz. Cumhuriyetimizin ve onun ilkeleri doğrultusunda kurulmuş olan Köy Enstitülerinin temel değerlerine sahip çıkıyor ve bu konuda mücadele veren tüm kişi ve kuruluşlarla dayanışma içinde olduğumuzu kamuoyuna duyururuz. 16.06.2023 Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu
TONGUÇ UNUTULMAYACAKTIR…
1914’de Kastamonu Öğretmen Okulu’na yatılı öğrenci olarak giren ve 1916’da İstanbul Öğretmen Okulunu bitiren İsmail Hakkı Tonguç, 66 yıllık yaşamını, yüzde 80’i köylerde ilkel koşullarda yaşayan halkımızın aydınlanmasına adamış büyük bir eğitimcidir. Ülke gerçeklerini, Anadolu’da on bin köyünü dolaşarak, gözlemlerle ve araştırmalarla çok iyi analiz eden Tonguç, eğitim konularında yüzlerce makale yayımlamış, “Canlandırılacak Köy”, “Köyde Eğitim” “İlköğretim Kavramı” gibi kitaplar yazmış, eğitime yeni açılımlar getirmiştir. Eğitimde devrimin hangi koşullarda gerçekleşebileceğini bilen Tonguç, İsviçre Pedagoji Ansiklopedisinde adı geçen tek Türk eğitimcidir. Tonguç, Köy Enstitülerine gelen 17 bin yoksul köy çocuğunun “Tonguç Babası”dır. Tonguç, Türk halkının büyük bir çoğunluğunun yaşadığı köyleri içeriden canlandırmak; çağdaş, özgür ve aydınlık bir Türkiye yaratma ideali için gecesini gündüzüne katıp çalışan büyük bir eğitimcidir. İsmail Hakkı Tonguç, UNESCO’nun geri kalmış ülkelere önerdiği, ülkemiz koşullarına göre planlanmış ve kendine özgü ilkeleri, felsefesi ve uygulamaları bulunan Köy Enstitülerini kurmuş ve büyük aydınlanmayı başlatmıştır. “İş İçinde, İş aracılığıyla, İş için” ilkesiyle diğer okullardan farklı olan Köy Enstitüleri toprak ağaları yetkilerinin elinden gideceği korkusuna kapılan bürokratlar ve tarikat şeyhleri tarafından el birliğiyle kısa sürede kapatılmıştır. Tonguç halkına yaptığı büyük hizmetler karşılığında ödüllendirilmesi gerekirken, büyük haksızlıklara uğramış, yıllarca süründürülmüştür. 1946 yılından sonra büyük haksızlık ve karalamalara karşın hiç yılmadan, küsmeden eğitim konularında düşüncelerini söylemeyi yazmayı sürdürmüş, 23 Haziran 1960’da aramızdan ayrılmıştır. Bugün sorunlar içinde bocalayıp duran eğitim sistemimizin Tonguç’un Köy Enstitülerinde uyguladığı “İş Eğitimi” ilkesine gereksinimi vardır. Henüz yaşamlarının başlarında çocuklarımızı ezberci, sınava odaklı sistem, büyük bir silindir gibi ezerek yaşamdan uzaklaştırmakta, bezdirmektedir. Oysa eğitim ve öğretim kurumlarının asıl görevi, ülkemizdeki ve dünyadaki gelişmeleri kavrayabilecek iş eğitiminden geçmiş nitelikli insan yetiştirmektir. Nitelikli insan, dünyaya ve olaylara geniş bir pencereden bakabilen, önyargısız, kişilikli, duyarlı insandır… Böyle bir eğitim sistemi 1940’larda ülkemizde Köy Enstitülerinde uygulanmış başarıya ulaşmış bir eğitim sistemidir. Bugün eğitim alanında var olan sorunları çözmek istiyorsak Cumhuriyetin aydınlanmacı eğitimini gerçekleştiren, başta İsmail Hakkı Tonguç gibi eğitimcilerimizi, Mustafa Necati, Saffet Arıkan, Hasan Ali Yücel gibi Milli Eğitim Bakanlarımızı tanımak, tanıtmak ve yapıtlarını okumak zorundayız. Onlar toplumun eğitim yoluyla canlanacağına inanan büyük eğitimcilerdir. O nedenle hiçbir zaman unutulmayacaklardır. ERDAL ATICI BAŞKAN İSMAİL HAKKI TONGUÇ ÖLÜMÜNÜN 51. YILINDA ANKARA’DA ETKİNLİKLERLE ANILIYOR HABERİ… Köy Enstitüleri’nin Kurucusu, Kuramcısı ve uygulayıcısı İsmail Hakkı Tonguç’u 23 Haziran 2011 Perşembe günü ölümünün 51. yıldönümünde saygıyla anıyoruz. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı ve EĞİT-DER’in ortaklaşa düzenledikleri etkinlikte saat: 13.00’de mezarı başında saygı duruşu ve konuşmalarla başlayacak. Saat:15.00’de Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Tonguç – Yücel Salonunda yapılacak açıkoturumla devam edecek. Vakıf merkezimizde yapılacak olan açıkoturum etkinliğimizin açılış konuşmalarını Vakfımız Başkanı Erdal ATICI ve EĞİT-DER Genel Başkanı Mustafa DEMİR yapacak. Açıkoturumu Ali KINACI yönetecek, Konuşmacılar: Tonguç’un öğrencilerinden Yazar Talip APAYDIN ve A.Ü.Eğitim Fakültesi Öğretim Üyelerinden Yrd. Doç. Dr. Ahmet YILDIZ… TONGUÇ KİMDİR? İsmail Hakkı Tonguç, 1897’de Silistre Tataratmaca köyünde doğdu, 1914’de yatılı öğrenci olarak Kastamonu Öğretmen Okulu’na girdi. 1916’da İstanbul Öğretmen Okulu’na geldi. 1919’da Eskişehir Öğretmen Okulu’na Resim ve Elişleri öğretmeni oldu. 1935’de İlköğretim Genel Müdürlüğü’ne vekâleten atandı. 1940’da bu göreve asaleten getirildi. 17 Nisan 1940 3803 Sayılı Köy Enstitüleri Yasası kabul edildi. 1942–1943 öğretim yılında Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsü açıldı. 1946 yılında karşıdevrimin ilk uygulamalarından biri Köy Enstitülerinin kapatılma sürecine sokulmasıydı. Tonguç bu süreçte İlköğretim Genel Müdürlüğü’nden alındı. Talim Terbiye Kurulu üyeliğine verildi. 1949 yılında Ankara Atatürk Lisesi Resim-Elişleri öğretmenliğine atandı. 1950 yılında bir neden gösterilmeden Bakan Tevfik İleri tarafından Bakanlık emrine alındı. Genel Müdürlüğü döneminde bir öğretmene imzaladığı İgnazio Silone’nin “Fontamara” kitabından ötürü Bakanlık soruşturması açıldı. 1953’de emekliliğini istedi. 1954’de Danıştay kararına dayanarak Bakanlık emekliliğini kabul etti. 23 Haziran 1960’da yaşama gözlerini yumdu.
----------------------------------------------------------------------------------------------- Sayın Erdal Atıcı Adnan Binyazar ----------------------------------------------------------------- KÖY ENSTİTÜLERİ VE ÇAĞDAŞ EĞİTİM VAKFI ÇAĞDAŞ YAŞAMI DESTEKLEME DERNEĞİ ANKARA ŞUBESİ AÇIKOTURUM MUSTAFA NECATİ, SAFFET ARIKAN VE SABAHATTİN EYUBOĞLU’NA SAYGI AÇILIŞ KONUŞMASI: ERDAL ATICI ( Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Başkanı) ÜLKÜ GÜNAY (Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği Ankara Şubesi Başkanı) YÖNETEN: GÜL COŞKUN KONUŞMACILAR: CUMHUR UTKU MUSTAFA AYDOĞAN MUSTAFA GAZALCI TARİH: 8 OCAK 2011, CUMARTESİ, SAAT: 13.30 YER: VAKIF MERKEZİ MUSTAFA NECATİ: “1894 yılında İzmir'de doğdu. İstanbul Hukuk Okulu'nda okudu. İzmir Öğretmen okulunda kısa bir süre öğretmenlik, Özel Şark okulunda müdürlük yaptı (1915–1918). Avukatlık yaptı. İzmir, Yunanlılar tarafından 15 Mayıs 1919'da işgal edilince, Balıkesir Cephesindeki çete savaşlarına katıldı. Anzavur kuvvetlerine karşı, Kuvayı Milliye komutanı olarak savaştı. Yunanlılara karşı girişilen savaşlarda da bulundu. Balıkesir'de, İzmir'e Doğru gazetesinde Milli Kurtuluş Savaşını destekleyen yazılar yazdı. Saruhan Milletvekili oldu (1920). İstiklal Mahkemesi başkanlığı yaptı. Millet Meclisi'nin ikinci dönemine, İzmir Milletvekili olarak girdi. Mübadele ve İmar ve İskan bakanlığına (1923) daha sonra da Adliye bakanlığına getirildi (1924). İki yıl kadar Öğretmenler Birliği başkanlığında bulundu. 1925 yılından, ölünceye kadar da Milli Eğitim Bakanlığı (Maarif Vekilliği) yaptı. Hayatının en önemli ve en etkili görevi budur. 1929'da Ankara'da öldü. Mustafa Necati, 1928'da eğitimimizi daha üstün bir duruma getirmek için acele alınması gereken tedbirleri düşünmüş ve kanun haline getirmişti. İlk defa temelli olarak ve çok sayıda öğretmen yetiştirmekle zorunlu ilköğrenimi gerçekleştirme yolunu açtı. Onun zamanında kabul edilmiş kanunlarla öğretmenlik, bir meslek haline geldi. 1928'de Türk harflerinin kabul edilmesiyle eğitimimizde görülen gelişme de onun zamanında gerçekleşti. Atatürk’ün ölümünde hıçkıra hıçkıra ağladığı Mustafa Necati, yeni harflerin, yeni rakamların, yeni ölçü ve tartıların benimsenmesine ilişkin yasaların çıkarılmasında önderlik görevi üstlendi. Necati aynı zamanda Türk eğitiminin karma eğitime geçilmesi, meslek okullarının teknik eğitimi amaçlayacak şekilde yapılandırılması, öğretmen okullarının geliştirilmesi, Talim Terbiye Kurulu’nun kurulması, köye eğitim hizmetlerinin getirilmesi gibi önemli kararların altına da imzasını attı. ’İdealleri laik eğitimden geçen gençler yetiştirmek’ olan Mustafa Necati’nin ölümünün ardından İsmet İnönü ise mezarı başında, "İnkılâpçıların ölürken, kalanlardan ve yeni kuşaktan beklediği bir tek dileği vardır: Cansız bileklerinde sallanan vazife bayrağının kavranıp daha yüksekte dalgalanmasıdır. Necati, Aziz Necati; dileğin yerine getirilecektir" konuşmasını yapmıştı. Mustafa Necati’nin 1929 yılında, 35 yaşındayken apandisit patlaması sonucu hayata gözlerini yumdu.” SAFFET ARIKAN: (1888- 1947) “1888'de Erzincan'da doğdu. Ağustos 1910'da Kurmay Okulundan Yüzbaşı olarak mezun oldu. Ocak 1911'de Yemen Kumandanlığı Kurmayına atandı. 1913 Ağustosunda İstanbul'a dönerek Genel Karargâh Kurmayı 1'inci Şubeye, ardından da Divanı Âli Askerî Kâtipliğine verildi. Bu görev üzerinde kalmak koşulu ile Nisan 1914'te kıtaya çıktı. Genel savaşta Numune Tümeni Kurmaylığına getirildi. Aralık 1914'te 14'üncü Tümen Kurmaylığına verilerek, Çanakkale'de Kereviz Deresi Muharebelerine katıldı. Aralık 1915'te 6'ncı Ordu Kurmayı olarak Bağdat'a gitti. Nisan 1916'da da 18'inci Kolordu Kurmayında 1'inci Şube Müdürü ve Şubat 1917'de Kolordunun Kurmay Başkanı oldu. Aynı yılın Aralık ayında Binbaşı rütbesine yükseldi ve Genel Karargâh 1'inci Şube Müdür Yardımcılığına atandı. Daha sonra Bakû Seferine katıldı. Dönüşünde 25'inci Kolordu Kurmay Başkanlığına, Sadrazam ve Savaş Bakanı İzzet Paşanın Başyaverliğine atandı. 29 Mart 1920'ye kadar 1'inci Ordu Müfettişliği Kurmayında, 1'inci Şube Müdürlüğünde Kurmay Okulu Öğretmenliği ve bu okulun Müdür Yardımcılığında bulundu. 1 Nisan 1920'de İstanbul'dan Anadolu'ya geçti. 9 Temmuz 1920'de Garp Cephesi Kurmay Başkanlığına, 14 Aralık 1920'de Moskova Askerî Ataşeliğine atandı. 14 Mart 1921'de Yarbaylığa yükseldi. TBMM'nin II. Dönem (11.08.1923 – 26.06.1927) seçimlerinde Kocaeli'den milletvekili seçildi. III, IV, V, VI, ve VIII. dönemlerde Erzincan'dan, VII. Dönemde de Konya'dan milletvekili seçildi. 1925'ten 1931'e kadar CHP Genel Sekreterliğinde bulundu. 16 Haziran 1935'ten 28 Aralık 1938'e kadar VII. İNÖNÜ, I. Ve II. BAYAR Hükümetlerinde Milli Eğitim Bakanlığı; 5 Nisan 1940'tan 12 Kasım 1941'e kadar II. SAYDAM Hükümetinde Milli Savunma Bakanlığı yaptı. 1942'den 1944'e kadar Berlin Büyükelçiliğinde bulundu. 26 Kasım 1947'de İstanbul'da vefat etti.” (msbgovtr)) SABAHATTİN EYUBOĞLU: “1908 Trabzon Akçaabat’ta ailenin ilk çocuğu olarak doğdu. Babası Rahmi Bey Mülkiye bitirmiştir. Ünye’de kaymakam olarak görev yapmaktadır. Çeviriler yapabilecek derecede Fransızca biliyor, ayrıca Arapça ve Farsça’da bilmektedir. Annesi Lütfiye Hanım ev kadını. Pulathaneli bir ağa kızıdır. Eski yazı biliyor. İlahiler, türküler , masallar ve bilmeceler söylüyor çocuklarına. Özellikle Yunus’u ezbere biliyor.1911 yılında kardeşi Bedri Rahmi Görele’de doğdu. 1915 yılında Pınarbaşı’nda ilkokula başlıyor, Havza ve Kütahya’da devam ediyor. 1915 yılında kız kardeşi Nezahat 1917 yılında da küçük kız kardeşi Mualla doğdu.
TONGUÇ’UN MEZARINA 21 KÖY ENSTİTÜSÜNDEN TOPRAK… KÖY ENSTİTÜLERİNİN KURAMCISI VE UYGULAYICISI İSMAİL HAKKI TONGUÇ’U ÖLÜMÜNÜN 50. YILDÖNÜMÜNDE ANIYORUZ...
Köy Enstitüleri’nin Kurucusu İsmail Hakkı Tonguç’u ölümünün 50. yılında saygı ile anıyoruz. (Ölümü 23 Haziran 1960)
TONGUÇ VE EĞİTİMİsmail Hakkı Tonguç yaşamını ülkemizin aydınlanmasına adamış büyük bir eğitimcidir. Eğitim konularında yüzlerce makale yayınlamış, onlarca kitap yazmış, eğitime yeni açılımlar getirmiştir.Tonguç, İsviçre Pedagoji Ansiklopedisinde adı geçen tek Türk eğitimcidir. Tonguç, Köy Enstitülerine gelen yoksul köy çocuklarının “Tonguç Babası”dır.İsmail Hakkı Tongüç, Türk halkının büyük bir çoğunluğunu oluşturan köyleri içeriden canlandırmak; çağdaş, özgür ve aydınlık bir Türkiye yaratma ideali doğrultusunda gecesini gündüzüne katıp çalışan büyük bir eğitimcidir.UNESCO’nun geri kalmış ülkelere önerdiği, ülkemiz koşullarına göre planlanmış ve kendine özgü ilkeleri, felsefesi ve uygulamaları bulunan Köy Enstitülerini kurmuş ve büyük aydınlanmayı başlatmıştır. “İş İçinde, İş aracılığıyla, İş için” ilkesiyle bütün okullardan faklı olan Köy Enstitüleri toprak ağaları, yetkilerinin elinden gideceği korkusuna kapılan bürokratlar ve tarikat şeyhleri tarafından el birliğiyle kısa sürede kapatılmıştır.Tonguç halkına yaptığı büyük hizmeti nedeniyle yıllarca süründürülmüştür. 1946 yılından sonra büyük haksızlıklara ve karalamalara uğramış ama hiç yılmadan yazmayı sürdürmüştür.
Öyle ki, son yıllarda okullar öğrenciler arasındaki şiddet nedeniyle sınıflarda ders yapılamayacak duruma gelmiştir.Ayrıca sınıfların kalabalık oluşu, öğretmenlerin sorunları, okullara ayrılan bütçelerin az olması, okul bütçelerinin çoğunlukla velilere yüklenilmesi gibi birçok neden eğitimde niteliği düşürmektedir.Eğitimde fırsat ve olanak eşitliği; Batıdan Doğuya, varsıldan yoksula, erkekten kadına doğru hızla azalmaktadır.Dershane sayısı yıldan yıla artmakta, okulların görevi dershanelere yüklenmektedir. “Sözleşmeli Öğretmenlikle” “Ücretli Öğretmenlik” gibi statüler öğretmenlik mesleği yaralamış, öğretmenleri yöneticiler karşısında zavallı duruma düşürmüştür. |
5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ BASIN AÇIKLMASI İLO ile UNESCO’nun öğretmenlerin toplumsal statülerine ilişkin ortak belgeyi kabul ettiği, 5 Ekim 1966 tarihinden beri her yıl “5 Ekim” “Dünya Öğretmenler Günü” olarak 100’den fazla ülkede kutlanmaktadır. Dünya Öğretmenler Günü, dünya çocukları için daha iyi bir gelecek sağlamada öğretmenlerin rolünün toplumca anlaşılması ve toplumun dikkatini öğretmen sorunlarına çekmeyi amaçlamaktadır. Ülkemizde de kutlanan 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nde toplumsal geleceğimizin hazırlanmasında emek veren öğretmenlerimize hak ettikleri özlük hakların yanında hak ettikleri itibarın da verilmesi gerekmektedir. Çağdaş eğitimi savunan bizler, öğretmenlik mesleğine verilen değerin, bu mesleğin yüceliğine uygun olması gerektiğini, tersine bir tutumun toplumsal geleceğimizi karşı bir tehdit oluşturacağını önemle vurgulamak isteriz. Ne yazık ki, ülkemizde öğretmenler yıllardır, ağır ekonomik ve sosyal sorunlar ile savaşarak yaşamaya çalışmaktadır. Ekonomik açıdan zor durumda bulunan öğretmenler geçinebilmek için ek iş yapmak zorunda kalmaktadır. Bu durum öğretmenlik mesleğinin saygınlığını azalmakta ve öğretmeni öğrencileri karşısında zor duruma düşürmektedir. Özellikle ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik gibi uygulamalar öğretmenlik mesleğini yaralamaktadır. Bu uygulamalara derhal son verilmeli ve açıkta bulunan on binlerce öğretmen adayı genç mesleğe kazandırılmalıdır. Eğitim alanında yayınlanan ulusal ve uluslar arası raporlar Türkiye’de eğitim alanında çok geride olduğumuzu göstermektedir. Türkiye’de eğitim sorunlarının başında öğretmen açığı gelmektedir. Türkiye’de normal eğitim düzenine geçmek, sınıf mevcutlarının 30 kişilik olarak düzenlenmesini sağlayabilmek için yaklaşık 150 bin öğretmene gereksinim vardır. Buna karşılık 240 bin öğretmen adayı atanmayı beklemektedir. OECD (Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü) raporlarına göre, “Öğretmenlerimizin yıllık toplam çalışma saati: 1832 saattir. Türkiye’nin de üyesi olduğu OECD ülkelerinde ortalama çalışma saati: 1652’dir. AB’de öğrenci sayısının en fazla olduğu ülke olan İngiltere’de ilkokullarda öğretmen başına yaklaşık 21 öğrenci düşüyor. Türkiye’de ise öğretmen başına 26 öğrenci düşüyor. Ancak bu oran bölgelere ve illere göre farklılıklar gösteriyor. Örneğin Şırnak’ta öğretmen başına 57 öğrenci, Ağrı’da 48 öğrenci, Mardin’de ise 39 öğrenciye düşmektedir... Öğretmenlerimizin yüzde 30’a varan bölümü ek iş ya da ikinci bir iş yapmaktadır. OECD Bir Bakışta Eğitim 2009 Raporu’na göre; en yüksek öğretmen maaşlarının verildiği ülke Almanya iken, en düşük öğretmen maaşı veren ülke yine Türkiye'dir. İspanya’da göreve yeni başlamış bir ilkokul öğretmeni yılda toplam 34.250 dolar gelir elde etmekte, Yunanistan’da aynı şartlarda bir öğretmen yılda toplam 26.326 dolar kazanmakta iken, bu rakam 2009 yılı Türkiye’sinde 14.063 dolarda kalmaktadır.Sonuç olarak, öğretmenlerimize insanca yaşayabilecekleri, nitelikli hizmet verebilecekleri çalışma ve yaşama koşulları hiç savsaklamadan kısa sürede sağlanmalı, başta maaşlar olmak üzere mesleki ve özlük hakları insan onuruna yaraşır bir düzeye getirilmeli, tüm dünyada olduğu gibi hak ettikleri ilgi, saygı, sağlık güvencesi, sosyal haklar tam olarak sağlanmalıdır. Köy Enstitüleri ve Çağdaş Eğitim Vakfı Yönetim Kurulu adına; 5 Ekim Dünya Öğretmenler Günü’nü kutluyor, ülkemizin geleceğine ışık tutan tüm öğretmenlerimizi saygı ile selamlıyoruz... BAŞKAN 5. 10. 2009 |
HASANOĞLAN YÜKSEK KÖY ENSTİTÜSÜ ÖĞRETMENLERİNDEN MİMAR MUALLA EYÜBOĞLU’NU KAYBETMENİN DERİN ÜZÜNTÜSÜNÜ YAŞIYORUZ... | |