“ANADOLU EĞİTİM DEVRİMİ KÖY ENSTİTÜLERİNİN” TEMELİNİ ATANLAR HASAN ALİ YÜCEL, İSMAİL HAKKI TONGUÇ VE FERİT OĞUZ BAYIR VE “KÖYÜN GÜCÜ”
M. Orhan NASUH OĞLU, Simav Turizm, Kültür ve Kalkınma Derneği Yön.Kur.Bşk.
ÖZ:“Kemalist rejim, köyü, sosyal çekirdek sayılan bu toprak birliğini kalkındıracak realist eğitim organını arıyordu.”(1) Bu arayış Milli Eğitim Bakanları; Mustafa Necati ile başlamış, Saffet Arıkan döneminde olgunlaşmış ve Hasan Ali Yücel’le “Anadolu Eğitim Devrimi Köy Enstitüleri’ne” ulaşmıştır. Hasan Ali Yücel’in İlk Öğretim Genel Müdürü İsmail Hakkı Tonguç, Şube Müdürü ise Ferit Oğuz Bayır öğretmendir. Bu döneme Bayır öğretmenin, bu çalışmada esas materyalimiz olan, “Köyün Gücü” kitabının ışığıyla bakacağız.
Köyün Gücü kitabı, Bayır öğretmenin 1971den geriye doğru bakıp sorgulaması olduğu kadar, bu sacayağının geçmişteki mücadelelerinde tanıkları ile birlikte dik duruşlarının ve devrimi savunmalarının da bir öyküsüdür. “Köyün Gücü” kitabının, Anadolu Eğitim Devrimi Köy Enstitülerinin bilimsel tarihi ve 1923-1946 dönemine de eğitim açısından en büyük eleştirel yaklaşım olduğunu birlikte göreceğiz. Bu yaklaşım bize, bu gün ve gelecekte nasıl bir eğitim sistemini savunmamız gerektiğini ve bunun somut kaldıraçlarını verecek.
GİRİŞ:“Kişiliğimi çalışma kavramında bulurum” diyen, yaşamı bir manifesto olan, Anadolu eğitim devrimi köy enstitülerinin kahramanlarından biridir, Ferit Oğuz Bayır öğretmen. İlçem Simav’da (1899-1998) doğmuş, Edirne öğretmen okulundan diplomalı, Trakya da milli mücadeleye hemen katılmış kuvvacı çeteci, esir, topçu teğmen, öğretmen, müfettiş, baş öğretmen, eğitmen yetiştirme ve ilk öğretim genel müdürlüğü şube müdürlüğünde 1939-1946 yedi yıl eğitim dönemine yönetici olarak katılım. Nihayet zorunlu kütüphane memurluğu. Emekliliğinde Foça’da çiftçi.
Yaşarken tanıma şerefine eremediğim bu aydınlanmacı bilgeyi, “Ferit Oğuz Bayır’a Saygı”(2) kitabını bana hediye ederek tanımamı/bilmemi sağlayan Savaştepe (1945) köy enstitüsü mezunu İsmail Boral Öğretmenime şükranlarımı sunarım. Arkasından da çalışmak üzere bana ödev verdiği “Köyün Gücü” kitabı.
A)”KÖYÜN GÜCÜ” KİTABI HAKKINDA:”17 Nisan bir bayramın tarihidir. Unutulmuş, hatta hatıra geldikçe hafızalardan çıkarılmak istenmiş bir bayramın tarihi…Bir tarih ki, her yerden silinse bile tarihin taş bağrına hakkolunmuştur. Bir tarih ki ne kadar meçhul bırakılmak istenirse istensin, istikbal onu bütün incelikleriyle bilecektir. İşte o Bayramın kısa tarihini yazmak istiyorum”(3) diye seslenmiş kitabının derinliklerinde koca bilge Ferit Oğuz Bayır Öğretmen.
Baş öğretmen F.O. Bayır, Köyün gücü kitabı için, kitapta ki Tonguç’unkiler başta olmak üzere mektuplar hariç, 31 kaynaktan(Kitap, dergi, yazı, zabıt) yararlanmış. Kitap on bir bölümden oluşmuş. Bölüm başlıkları veya ilk yazılar: Önsöz, Dünya ve Türkiye’de Köy, Kurtuluş savaşındaki ilköğretim meslekçileri, 1926 ya kadar geçen zamanda durum, Cumhuriyet hükümetinde köy eğitimi, Cumhuriyetin onuncu yılında köy eğitimi, İnönü’nün Devlet başkanı iken yaptığı konuşmalar, İsmail Hakkı Tonguç’ la ilk tanışma, 1939 da İlk Öğretim Genel Müdürlüğünün Köy Eğitim ve Öğretim işlerinin idare durumu, 17 nisan hikayesi, Köy enstitülü çıkışlı öğretmenlerin hakları, Hasan Ali Yücel ve Naif atıf Kansu. Kitap 320 sayfadır.
B)ANADOLU EĞİTİM DEVRİMİ KÖY ENSTİTÜLERİNE “KÖYÜN GÜCÜ” KİTABININ IŞIĞIYLA BAKIŞ: Müfettiş F. O. Bayır , bu kitabında çoklu bilimsel sorgulama yapmıştır. Kitabın bu özelliği onu enstitülerle ilgili diğer anı kitaplarından ayırır. Bayır Öğretmen “ Köy enstitülerinde yetişenlerin toplumsal potaları; insan soyunu aşağılatan işlemlere karşı koymak, kendi ulusunun sorunlarına dalmak, köy toplumlarına yukarıdan bakan baremci bir memur postu özleyicisi olmamak, iktidarın kapısına yanaşmacı olmamak..Aramızda bu karakteri işin, bildiğimiz üretici işin yaratacağı düşüncesi asıldı.”diyerek, Köy enstitülülerin erdemlerini ortaya koymuştur.
Ya Köy ne durumda idi? “Köy hayatında …zümrenin çok daha büyük ehemmiyeti olduğunu işaret etmeden köy safhasının kültürünü tam manasıyla anlamış olmayız”(4). Bu insanlar neye soyunduklarını biliyorlardı.
Öğretmen F. O. Bayır’dan ”ilk öğretim mecburluğunu koyan” ilk belgenin "1824 yılı 2. Murat zamanında çıkarılan ferman olduğunu" ancak daha sonrakiler gibi uygulanamadığını öğreniyoruz(5). Köy Enstitüsü adını ilk kez "1934 te Rahmi Balaban'ın kullandığını" bunu da Tonguç'un 1937 de F. O. Bayır'a gönderdiği mektuptan (6) öğreniyoruz.
Koca bilge F. O. Bayır “benim neslim, 1914 den beri dünya toplumlarının doğurma sancısı tohumlarıyla yoğrulu, Osmanlılığın ve Türklüğün verdiği savaşlar içinde toplumda göreve başlamışlardır” demektedir. “ ..kurtuluş savaşı kavgası, onlarda toplumsal eğitim ve yön yaratmıştır. Ezenlere karşı çıkmak fikri uğrunda savaşmak, ille de yurt insanlarının her türlü hakkının önceliğine inanarak vuruşmak. Bu gerçek inanış, neslimi köyün yaratıcılığına ulaştırmıştır.”deyip, sorgulamaya başlıyor.
“Köye, halka varacak cumhuriyetçi, devrimci, yapıcı temel eğitim yolları kurtuluş savaşı sonrasında 1923 de başlayan millet egemenliği Cumhuriyet devri ile birlikte hemen niye açılamadı? .... kurtuluş savaşı dövüşücüleri toplum savaşı vermeden biçimsel devrim kalıpları arasında eriye eriye niye meydanı boş bıraktılar?” diye soran topçu teğmen Bayır Öğretmen; bu sorusunun cevabını gene kendi vermektedir: Köyün gücü kitabında kurtuluş savaşı ertesi eğitim kadrosu ve düzen bölümünde şöyle demektedir (s:33) “Kurtuluş savaşı dizginlerini ellerinde tutanlar, 1923den beri temel eğitimi geliştirmek için, devrimci ekipler aramadılar, kurmadılar, rejimin Cumhuriyet adının almasının yeni nesil yaratmayacağını, tersine ancak yeni bir neslin laik Cumhuriyeti ihtiyaç halinde köklendirip yeşerteceğini benimsemediler.
Türkiye’nin kurtuluşu için bilimsel yolu arayan, tabiatın üretim araçlarıyla sömürülmesi yolunda oluşlar ve buluşlar peşinde kooperatifleşerek devamlı çalışan, teknikli ve metotlu iş yapan insan tipinin asıl olduğu ilkesine can vermediler. Cumhuriyetin emanet edildiği sahiden genç kuşakların eline geçmesinin yollarını çığırlaştırıp açamadılar. Yurt çocuklarının tümünü köyde, kasabada birbirlerine ve kamuya yararlı kılacak yolda yetiştirmek yerine; şehirli kentli sayısının çok az ve kısır ekonomik bünyesine saplanıp kaldılar. ….. Cumhuriyetin eğitimde bu (Ülkedeki) ortaçağlı gerçekten haberli olarak harekete geçmesi gerekirdi.
Kısacası devrim, eğitimi halk çıkarına uygun hale getiremedi. . . . Devletin eğitimi, köylü halkla yapılacak iş birliği ile üretimci bir temele oturtma çabasına girişmemesi bugün çektiklerimizin köküdür. . Bu büyük köylü varlık mayasıyla, Türk hamuru ihtilal ilkelerine göre yoğrulamadı.. . . Kurtuluş savaşını izleyen yıllarda, gerçek halk ve ülke geçim düzeyinin yükseltilmesi için çalışmaların, orduyu teşkil, cihazlama ve beslemekte, demir yolu yapımında olduğunca köyde kentte ekonomik bünyeli halk eğitimi ile sarmaştırılması Cumhuriyetin top yekun bu millileştirici halk üretimi temeli üstüne oturtulması şarttı. ” diyen Bayır Öğretmenin Anadolu Eğitim Devriminden ne anladığı ne kadar açık değil mi?
Kuvvacı çeteci Bayır öğretmen “1970 değil, 1925 deki uyarmayı okuyun” diye milli eğitim bakanlığının yayınından Yusuf Akçora’nın görüşlerine de başvurmuş : “… Aralarında, dinsel durumu güdenler bulunuyor. Tutuculuk perdesi arkasından, insanın insanı sömürmesini, hakimiyetini, toprak esaretini devam ettirmek isteyen, memleketi sömürgelikte devam ettirmek için cumhuriyete, milletin beka iradesine karşı çıkan zümreyi destekleyen finanse eden yabancılar el ele veriyorlardı. Bu gittikce devletleşecek çıkarcılık yanındakilerin taşıdığı tehlikeleri ancak halkı uyandıracak ve birleştirecek iş eğitimi, üretici öğretimle önlemek mümkündür.”
“1934 YILINDA İSMAİL HAKKI TONGUÇ’UN EĞİTİME DEĞİNEN FİKİRLERİ” Tonguç’la, Bayır’ın arasında ki mektupların, kendilerini Anadolu Eğitim Devrimine adamış, birbirlerinden güç alan yoldaşlar arasındaki muhteşem köprüler olduğunu görüyoruz. Bayır öğretmen Tonguç’un bir mektubunu şöyle yorumlamaktadır:”(Tonguç’un)Köyde Eğitim kitabından bir çok sonuçlar çıkarılabilir. Ben, yalnız iki noktaya işaret edeceğim: 1938 de köy kız ve kadınlarını eğitmen kurslarında ve köy enstitülerinde, köy erkek çocuklarıyla aynı zamanda eğitmek fikrine varılması bir. Tonguç, Cumhuriyetin on üçüncü yılından sonra, yavaş yavaş da gelişse demokratik olduğu için: Bölge Köy Enstitülerinden, Köy Bölge okullarından ve köy okullarından, köye yarar meslek erbabı öğretmen, usta öğretici, sağlık memuru, ebe, teknisyen, tarım uzmanı, sanatçı, hatta mühendis çıkaracaklar aracılığı ile köylüyü, kanışla, yaparak öğrenme yetişme yolunda işbirliğine çağırma öncülüğü yapmış, planlı çalışma yolunu açmıştır iki.” Aralarında ki iletişim için başka bir yoruma gerek varmı?
Sosyalist parti ve Tonguç: ..”Bu arada Hakkı Tonguç oradakilere,- İnönü’yü kastederek –ister misiniz Sosyalist partisini başkasına kurdursun? Demişti. ..Benim bu son cümleden çıkardığım, sezinlediğim İnönü’nün Hakkı Tonguç’a Sosyalist bir partiyi kendisine kurduracağı sanısını uyandırmış olacağı izleniminden ibarettir.” diye bu anı ile tarihe not düşmüş Bayır öğretmen. Sosyalist parti’mi?
“FİKRİ İLE EYLEMİ TUTARLI ERGİN İNSAN MİLLİ EĞİTİM BAKANI HASAN ALİ YÜCEL”
“Politik ve resmi görevde fikri ile eylemi tutarlı ergin insanlarımızdan Hasan Ali Yücel’i 1936 yılında köye yönelmişlik içinde buluyoruz” demiş, Bayır Öğretmen.
“Türk Köylüsü yıllar ve yıllardır kendilerine Komşular diye hitap edilmesini beklemiştir.” Bu hitabın bir köy eğitmenin sözleri olduğunu ve bu söylemi Hasan Ali Yücel’in kutsadığını öğreniyoruz. “İşte Hasan Ali Yücel Kurtuluş Savaşında boğuşan milletin köylünün seyretmekten, dinlemekten, görmekten bıkışını, devlet ve hükümet yönetiminde köylünün yer alış isteğini 1936 da komşular seslenişinde yakalamış, bizlere gösteriyordu. Eğitmenler bir çok karartıyı aydınlattı.” demiş Foça çiftçisi Bayır Öğretmen.
Bayır Öğretmen, 24 maddelik Köy enstitüleri kanunun Büyük Millet Meclisinde görüşülmesinde Kazım Karabekir’in sorusuna, Bakan Yücel’in cevabını şöyle aktarmış “..Bu kanunla yaptığımız şey kopya değildir. Fakat indi, uydurma bir şey de değildir…..Bu bizimdir, kimseden almadık. Başkaları bizden alsınlar. Nitekim de aldılar. Birleşmiş Milletler eğitim ve kültür teşkilatı Güney Amerika devletlerine, köy enstitülerimizi örnek diye tavsiye etti.” Bakan Yücel’in 1954 teki anlatımı ile: “Köy enstitülerinden çıkan köylü çocuklarımızın memlekete nasıl canla başla hizmet ettiklerini göstermek için bir iki sayı vermek kafidir. 1938-1939 ders yılında Türkiye ilkokullarında 813.532 öğrenci vardı. Bunun 500.000 e yakını şehirlerde, ancak geri kalanı köylerde idi. Halbuki bugün 12 nisan 1954 şehirlerde 560.148 köylerde 1.221.740 öğrenci vardır. Bunu halen çalışmakta olan 16.290 köy enstitülü öğretmenimize borçluyuz. “ Başka söze gerek var mı?
ŞUBE MÜDÜRÜ FERİT OĞUZ BAYIR’IN KÖY ENSTİTÜLERİ SAVUNMASI
1946 yılı. Kazım Karabekir ve Şemsettin Günaltay’ın eleştirel soruları. Yer Hasan oğlan Köy Enstitüsü. Tanık olarak Mehmet Başaran Öğretmenin aktarması ile:
“Muhterem efendim¸acaip buyrulan bu kurumlarda kanun ve yönetmelikler çerçevesi içinde eğitim ve öğretim yapılmaktadır. Çalışma Yetkili organlar tarafından denetlenmektedir. Bu okullar batı kopyası değildir; kendi gerçeklerimizden hareket ederek meydana getirilmiş bize göre kurumlardır. Acaip bulundukları sanırım buradan gelmektedir. Milli duygu ve tarih kültürünü gerçek anlamıyla ancak buralar verebilmektedir.
Temsillere gelince: Konservatuvarın değerli öğretmenleri burada da görev almışlardır. Oyunlar bakanlık yayınlarından seçilmekte ve en yetkililerin kılavuzluğu ile oynanmaktadır.
Milli duyguların inkişaf ettirilmediği söyleniyormuş. Yaz demeden, kış demeden, gecesini gündüzüne katarak bu toprakları vatanlaştırmağa çalışan ona terini, bilgisini karıştıranların milli duygularının geliştirilmediğini, tarih kültürlerinin noksan olduğunu söyleyenler acaba bir gün böyle çalışmış, bir tek fidan dikmiş, böylesine yaratıcı bir aşk ile bu toprağı sevmişler midir?
Dinlediğiniz halk türküleri mi, tarihimizin derinliklerinden gelen milli oyunlar mı, buram buram vatan kokan kendi besteleri, şiirleri mi? Çok rica ederim beyefendi bunların hangisi gayri milli?”
SONUÇ:
01) Köyün Gücü kitabı; Anadolu Eğitim Devrimi Köy Enstitüleri’ni hayata geçiren Yücel, Tonguç, Bayır üçlüsünün, 1971 de, hayatta kalan son ferdi Ferit Oğuz Bayır’ın bu sürecin yarıda kesilmesine tarihi isyanıdır. Sorgulamasıdır.
02) Köyün Gücü kitabından; “Kurtuluş Savaşından, Köyün Yaratıcılığına ulaşan” bu neslin, Mustafa Kemal’in “açtığı mücadele bayrağına gönüllerini bağlayan halk çocuklarından” olduklarını ve “Anadolunun Milli Mücadele kararına hayatlarıyla bağlanan” bir kuşak olduğunu, “iş, üretici iş” başında görüp anlıyoruz. Çanakkale savaşında “tıbbıyelileri” anarken, “kurtuluş savaşında da ilk öğretim meslekçileri”nin yerini öğrenip, teslim ediyoruz.
03)Kendilerini, topluma göre çok yönlü geliştirmiş ve bu niteliklerini Köy Enstitüleri aracılığıyla eğitim olarak topluma vermiş bir kadro ile karşı karşıyayız. Bu “toplum öncülerinin” ışıl ışıl öğretmenlikleri içine topladıkları; eğitmen, teknik, çiftçi, asker, maliyeci, sosyolog, psikolog yönlerini her kitapta yeniden keşfettikçe “Toplum lideri Öğretmen” tanımlarını ne kadar hak ettiklerini görüyoruz. Hepsi “Mustafa Kemal’in” yetiştiği “zaman tarlasının” hasadı!
04) Ne yazık ki, iç ve dış zorlama ile erken demokrasi o “acemice kararı(5)” getirmiş. 1945 te seçim tavizi olarak, sanki Anadolu köylüsünün haberi olacakmış ve haberi olsa da feodal prangalarını hemen söküp atabilecekmiş gibi; eğitim devriminin nihai hedefi olan ”okul yoluyla tahrik edilmiş çalışma ile toprak ve hayvan ürünü üretimi(6)”için toprak reformu, eğitsel hazırlıklar tamamlanmadan, “çiftçiyi topraklandırma kanunu” adıyla Meclise getirilmiş ve feodalitenin başını çektiği muhalefet, Demokrat partiyi doğurmuştur. Kanun Cumhurbaşkanı’nın zorlaması ile geçmiştir. Ancak işte o andan itibaren Köy Enstitülerinin ne komünistliği bırakılmıştır, ne de ahlaksızlığı! (“Köyün Gücü” kitabın da zamanlama olarak bu çakışmanın işlenmediğini görüyoruz.)
Ve Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’nün onayı ile Tonguç tarafından hazırlanıp verilen 75 kişilik köylü milletvekili aday listesi de Recep Peker tarafından yırtılıp atılması.(7)Ve Bakan ve Genel müdür değişikliği ve Şube müdürünün kütüphane memurluğuna sürülmesi. Bu görevden almalar ve mevzuat değişiklikleriyle Köy Enstitülerinin içinin boşaltılması aslında kapatılması ile eş anlamlıdır.
05) Köy Enstitüleri meşalesini “feodaller(Zaimler), yabancılar” ve karşı devrim işbirlikçileri bu şekilde söndürdüler. Anadolunun aydınlanma meşalesi Kemalist Devrimin toplumla buluşmasını engellediler. Fakat devrim bir süreçtir. Hiç kimse kolay olacağını söylemedi.
06) Şimdi görev zamanı. Görevi veren, çağdaş yurttaşımız ATATÜRK’ tür. Eğitim yeniden aydınlanmacı olmalıdır. Eğitim yeniden milli olmalıdır. Eğitim yeniden toplumcu olmalıdır. Eğitim yeniden Kemalist Devrim Sürecine koşulmalıdır.
ÖNERİ:
Fikri mücadelenin sosyo ekonomik araçlarla desteklendiği günümüz de illerden başlayarak ülkemizin her kentinde, öncelikle, BİLİM, SANAT VE EĞİTİM KOOPERATİFLERİ kurmalıyız. Bilimin, sanatın ve aydınlanmacı eğitimin toplumun gündelik hayatında işlerlik kazanmasında bu kooperatiflerin önemli işlevi olabileceğini düşünüyoruz..
Artık onuncu yıl marşıyla avunamayız. Bilim, sanat ve aydınlanmacı eğitim meşalesini yeniden yakıp, Kemalist Devrim Sürecini, tamamlamak için, emekçiler başta olmak üzere toplumla buluşturmalıyız. Karşı devrime dur demenin bundan başka yolu yoktur.
Yüzüncü Yıl Marşı, Cumhuriyetin Geleceğine aydınlanmacılar tarafından yazılmalıdır. Bu boynumuzun borcudur.
Kimlere mi? ATATÜRK’e, Hasan Ali YÜCEL’e, İsmail Hakkı TONGUÇ’a, Ferit Oğuz BAYIR’a ve Köy Enstitülü ÖĞRETMENLERE ve onların insanlığın aydınlanması adına verdikleri mücadelelerine!
Saygılarımla
(1) İsmail Baltacı, Ulus gazetesi
(2) Köy Enstitüleri ve çağdaş Eğitim Vakfı Yayınları
(3) Köyün Gücü kitabı sy 226
(4) Ekonomik Sosyolojiye giriş, Gras N.S.B. 1941 çeviri Niyazi Berkes
(5) Prof. Dr. Sina Akşin
(6)Köyün Gücü sy 67, Danimarka örneği
(7)Köyün gücü sy 269